Kayıtlar

Sonsuzluktan Gelen Işık

Atamızın vefat edişinin bir milat kadar önemli olması beni bu yazıyı yazma yoluna yönlendiren ana ilham kaynağı olmuştur. Atamızın pek bilinmeyen ancak çok kıymetli yönlerinin anlatılmasının böylece Türk gençlerince öğrenilip örnek alınmalarının Türk gençlerine ve Türklüğe ve de en önemlisi Türkiye'mize katkısının olacağını düşündüm. Eğer bu tümceye kadar okuduysanız bu yazının etrafta göreceğiniz herhangi bir anma yazısına benzemediğini fark etmişsinizdir. Atamızı 2-3 tümceyle değil de uzun uzun Türkiye'ye, Türk gençliğine ve herkese örnek olacak davranışlarıyla anmak atamızın daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Atamızı aynen bu şekilde anmalıyız. Bilimle, doğru irfanla, sanatla, sporla, disiplinli çalışmayla ve daha nice güzel davranışlarıyla anmalıyız. Her kişinin elbet ki her farklı konuda farklı bir görüşü olur. Atatürk de zamanında çevresine duyarlı olmuş, çevresindeki olayları gözlemlemiş ve vatan duygusuyla gözlemlerini yorumlayarak kendi fikirlerini oluşturmuştur

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!

Sevgili okurlarımız, takipçilerimiz;      Ben, milletin faydasını, ulusun yüce değerlerinin aşağılandığı, dokunulmazların dillerde dolaştığı bu devirde tüm Türk ülkelerinin birlik ve refahını gözeten bir grubun üyesi olarak sizlere bu daveti iletiyorum.      Bundan bir asır önce Türk milletinin komutasını eline alan Selanikli Mustafa Kemal Paşa milletin bağımsızlığını kazanmak için uzun bir mücadeleye çıkmıştı. Yanında Türk milletinin öz evlatlarından başka kurmayı, milletin kalan son kuruşundan başka sermayesi yoktu. Asırlarca milletin başarılarını kendisine mal eden bir zihniyet devletin tüm yapılarını ele geçirmişti. Mustafa Kemal önderliğindeki Türk milleti bu zihniyetin devrinin geçtiğini ancak İngiliz Donanmasını İstanbul’da, Fransız bayraklarını Maraş Kalesinde görünce anlamıştı. Bundan önce memleketin bilimini, kültürünü, parasını, hammaddesini sömüren bu devletler artık gözlerini milletin kalan son topraklarına Anadolu’ya dikmişti. Asırlarca bağımsızlığına düşkün bir biçimde y

Üç Tarz-ı Siyaset ve Yusuf Akçura Üzerine

  Öncelikle Yusuf Akçura’yı tanımalıyız. Altta kısa biyografisi verilmiştir.   Yusuf Akçura, 1876’da fabrikatör Hasan Bey ve Yunusoğlularından Bibi Kamer Hatun’un oğlu olarak doğdu. Babasını iki yaşındayken kaybetti. Babası bir fabrikatördü, zengin ve soylu bir aileye mensuptu. Ancak annesi bu zenginliği iyi kullanamamıştı. Kazan’dan çok uzaklardaki İstanbul’a yedi yaşındayken annesiyle geldi. Buraya geldiğinde üvey babasının (Osman Bey) onu askerliğe telkin ettiğini görürüz. Yusuf Akçura, Kuleli Askerî Lisesi ve Harp Okulu ’nda eğitim aldı. Bu eğitimleri sırasında Necip Asım, Veled Çelebi gibi isimlerin Türkçülük fikrinden etkilenir. Ancak amcası İbrahim Akçura ve eniştesi İsmail Gaspıralı ’nın İstanbul’a gelene kadar ona derin bir Türk bilinci aşılamış olması da muhtemeldir. Özellikle de amcası İbrahim Akçura ’nın geniş bir kütüphanesi ve Türkiyat sahasında bilgili bir kimse olduğunu, yeğenine de bu görüşlerini dil ve kültür sahalarında aktarmış olduğunu göz önünde bulundurmak ge

Gökbayrak ''Özel'': KKTC

Resim
  Kıbrıs Adası, Anadolu’nun Güney açıklarında var olan ve bu coğrafi yakınlığından değil barındırdığı Türk nüfus nedeniyle önemli bir bölgedir. Anadolu’nun Güney açıklarındaki adada tahminlere göre 382.230 KKTC vatandaşı bulunmaktadır. Barındırdığı bu Türk nüfus KKTC’yi, Türkiye’nin nazarında önemli bir konuma getirmektedir.                     Kıbrıs Adası tarihte; Venedik, Osmanlı, İngiliz ve ortak otonom idarelerle yönetilmiş ve yönetilmeye çalışmıştır . Dünkü Kıbrıs:                Kıbrıs’ın bugünkü problemleri dünün mirasıdır. İngilizlerin bölgeden çekilmesiyle kurulan ve hayli gülünç olan Kıbrıs Cumhuriyet’inin kuruluşundan sancılıdır. Daha İngilizler adadan çekilmeden, 1931’in Ekim ayında, kendileriyle aynı dinden olan İngilizlere karşı Rumlar ayaklanmış. Ayaklanma nedenleri ENOSİS (Yunanistan’a bağlanma) hayalidir . İngilizler de bu isyancıları tespit ederek haklı cezalar vermek yerine adadaki her iki milleti de cezalandırmış, Türkler bir suçları olmadığı cezalandırılm

Portre: İmam Nesimi

Resim
  Bende sığar iki cihan ben bu cihana sığmazam Cevher-i lamekân benim kevn-ü mekana sığmazam   Kevn-ü mekandır ayetim zata gider bidayetim Sen bu nişan ile beni bil ki nişane sığmazam   Kimse güman-ü zan ile olmadı Hakk ile biliş Hakkı bilen bilir ki ben zan-ü gümana sığmazam   Sürate bak vü ma’niyi süret içinde tanı kim Cism ile can benim veli cism ile cana sığmazam   Hem sedefim hem inciyim haşr-ü sırat Bunca kumaş-ü raht ile ben bu dükkana sığmazam… -Nesimi                İnsanın dili sadece bir organ, bir uzuv değildir. Aynı zamanda hayal kurmayı, insanlarla iletişim kurmayı sağlayan bir köprüdür. Şüphesiz ki Türk kadar eski olan bir nesne de Türkçe’dir. Yazılı edebiyatımız merhale merhale gelişmiştir, gelişmektedir de. İlk Türk yazılı ürünlerinden olan Orhun Yazıtları Türk’ün romanıdır, geçmişidir, donanımlı ve derin metinlerdir. Peki takvimler ilerledikçe neler oldu? Türkçemizin şaheserleri bir bir ortaya çıkmaya başladı. Bu derin şiirlerin yazarlarının ba

Gökbayrak: Kazakistan

Resim
  Kudretli olmak isteyen Türk’ün canı, Gerçekten hasta mı, bitti mi hali? Yürekteki ateş söndü mü, kurudu mu? Damarında kaynayan atalar kanı?   Kardeşim! Sen o yanda, ben bu yanda. Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza… Layık mı kul olup durmak? Gel gidelim Altay’a atadan miras altın tahta…     -Mağcan Cumabay, Uzaktaki Kardeşime                Siyasi sınırlar araya dağ, taş, nehir, deniz, çöl koyabilir ama zihnin sınırları zorlamaktan geri kalmamalı. Dağ ise aşılır , taş ise erir , nehirse üstüne köprü yapılır  ve geçilir. Fatih Sultan Mehmet’in de dediği gibi ‘’İmkanın sınırı görmek için imkansızı denemek lazım.’’ Bir söz dağdan büyük olabilir mi , bir hece on binlerden büyük olabilir mi? Olur ! Mağcan Cumabay, yıllar önce bir şiir kaleme aldı. Dar günlerden geçen, hüznün hakim olduğu bir coğrafyadan Türkistan’dan. Şiirin hedefi bir o kadar dertli olan Batı Türkistan ’a namı diğer Anadolu ’ya idi. Bağımsızlık mücadelesinden az evvel 1918-19’da ‘’Uzaktaki Kardeşime’’

Nefes-1: Kırım

  Bir vatanım vardı benim adı: Kırım! Beni ondan ayırsalar duramam, yıkılırım… Yardan, candan, serden geçerim, Ama vatansız gündüz olmaz gecelerim… Binerim yağız atıma, çarpışırım… Her türlü zulmetlere katlanırım, Ancak senden geçemem Kırım!   Güç alırım topraktan, denizden! Ordu kurarım otuz bin süvariden. Emir alırım Kalgaylardan, Giraylardan. Ne zaman çıksam zaferdir o aylardan! Denizler arasında kalmışım. Allah bir daha ayırmasın Kırım’dan!   Fatih fermanıyla binerim atıma, Düşmanlardan kim çıkarsa bahtıma! Yararım denizleri, düz ederim dağları, tepeleri. Bozarım düşman ordusunu, aşarım setleri! Gererim en zorlu yayları, mesafe tanımaz oklarım. Bozkurt’u ederim kendime rehber, savaşırım. Allah bir daha sensiz bırakmasın Kırım!   Bir kez sürüldüm vatanımdan, İndiğim için doru atımdan. Vagonlarla çıkarıldım öz yurdumdan apansız, Öyle bir soğuk vurdu zamansız. Kaldım çaresiz, dertli. Çayda değil, gönlümüz demlendi! Ne büyük acı