Sonsuzluktan Gelen Işık
Atamızın vefat edişinin bir milat kadar önemli olması beni bu yazıyı yazma yoluna yönlendiren ana ilham kaynağı olmuştur. Atamızın pek bilinmeyen ancak çok kıymetli yönlerinin anlatılmasının böylece Türk gençlerince öğrenilip örnek alınmalarının Türk gençlerine ve Türklüğe ve de en önemlisi Türkiye'mize katkısının olacağını düşündüm. Eğer bu tümceye kadar okuduysanız bu yazının etrafta göreceğiniz herhangi bir anma yazısına benzemediğini fark etmişsinizdir. Atamızı 2-3 tümceyle değil de uzun uzun Türkiye'ye, Türk gençliğine ve herkese örnek olacak davranışlarıyla anmak atamızın daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Atamızı aynen bu şekilde anmalıyız. Bilimle, doğru irfanla, sanatla, sporla, disiplinli çalışmayla ve daha nice güzel davranışlarıyla anmalıyız.
Her kişinin elbet ki her farklı konuda farklı bir görüşü olur. Atatürk de zamanında çevresine duyarlı olmuş, çevresindeki olayları gözlemlemiş ve vatan duygusuyla gözlemlerini yorumlayarak kendi fikirlerini oluşturmuştur. Daimi olarak "Nasıl daha çok vatanıma katkı sağlayabilirim?" düşüncesiyle yoluna devam etmiş olan atamız birçok soruna daha önce yaklaşılmamış şekilde yaklaşmış, düşünülmemiş şekilde düşünmüştür. Bu sayede çözülemeyen her sorun çözülebilir kılınmıştır. Atamız "Nasıl farklı şekillerde yaklaşımlara ve düşüncelere sahip olabiliyor?" diye düşünmekten, kendimize sormaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Şu an yazdığım yazımın anafikri burada ortaya çıkmaya yıllar önce başlamıştı. Atamızın bakış açısı zamanının elitlerine kıyasla bile çok daha genişti. Atatürk öngörülemez olarak düşünülen kimi olayları herkesten önce fark ederek ilk hazırlıklarını yapmış biridir. Bakış açısı sayesinde neredeyse her konuda fikir önesürebilen birisiydi. Bu denli donanımlı birisi olan Mustafa Kemal Atatürk'ü yalnızca siyasî ve askerî olarak ele almak kaba ve de oldukça yanlış bir hamledir. Ne yazık ki Türk gençlerinin atalarını örnek almalarını gereken sayılamayacak kadar davranış varken neredeyse hiçbirinden haberdar değiller. Örneğin, atamızın çok kitap okuduğunu herkes bilir ancak nasıl okuduğunu bilen kişiler bir elin parmağını geçmeyecek sayıdadır. Diğer bir örnek olarak da Türkiye'yi çağdaş uygarlıklar seviyesine çıkarma amacını sürekli sayıklayan ancak bunun için kılını kıpırdatmayan hatta nasıl yapabileceği ile ilgili hiç düşünmemiş kişiler dahi vardır. İşte bu nedenlerden ötürü araştırmalarım esnasında karşılaştığım, atamızın hayranlık uyandırıcı alışkanlıklarını 10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü'nde kaleme almak istedim. Ancak yalnızca hayran olarak istediğimiz noktaya gelemeyiz. Düşüncelerini anlayabilmemiz için önce düşünce dünyasını; düşünce dünyasını anlayabilmemiz için de çocukluğunu, gençliğini, o dönemleri ve çevresini iyi anlamamız gerekmektedir.
Atamızın Düşünce Dünyasında Çevresinin Etkileri
Atamız, birçok inancın birlikte bulunduğu, oldukça ünlü şehirlerden biri olan Selanik'te meydana gelmiştir. O dönemin Selanik'i bizim bildiğimizden farklıdır. Her ne kadar herkesin fikir alışverişi yaptığı, muhteşem ötesi bir memleket olarak anlatılsa da aslında içler acısı durumda olan Osmanlı Devleti'nin son derece karmaşayla kaplanmış politik açıdan aktif ve çalkantılı bir şehridir. Birçok anlatıda atamızın çocukken gördüğü subaylar nedeniyle asker olmak istediği söylense de tümden doğru değildir. Henüz çocukken babasını kaybeden, okul okuma imkânı bile olmayan, sürekli savaşların yıkıcılığından bahsedilen çevrede büyüyen biriyken her nefsî girişimini arkasında bırakarak askerî ortaokula kaydını yapmıştır. O dönemlerin Selanik'i ne anlatıldığı gibi cennetten düşmüş bir bahçeydi ne de sürekli felsefî konuşmaların yapıldığı bir yerdi. Atamızın yaşadığı dönemlerde Osmanlı halkı sürekli olarak kaybedilen savaşlar nedeniyle rahatsızdı. Bu rahatsızlıkları neredeyse her Osmanlı şehrinde olduğu gibi Selanik'te de vardı. Savaştan uzaklaşmak isteyen insanların arasında savaşa, göğüs göğüse çarpışmaya gitmeyi istemek asker üniformasına hayran kalmış bir çocuğun yapabileceği türden bir hareket değildir. Çevresinin böyle olduğunu anlamak için politik aktiviteyi ve annesinin onu askerî okuldan uzak tutmak için verdiği çabaları okumak yeterlidir. Bu apaçık nedenler sebebiyle atamızın yalnızca üniforma aşığı bir çocuk olmadığını, askerliğe muazzam derecede saygı ve sevgi bağıyla daha küçük yaştayken bağlandığını ve de çevresindeki sorunlara çözüm getirmek için uğraşan önder ruhlu bir çocuk olduğunu anlıyoruz. Çevresinin onu askerlik aşkından uzak tutma çabaları neticesinde askerliğe daha çok bağlanmıştır. Asker olmak için çok çaba sarfeden atamız sık çalışan, çaba gösteren bir öğrenciydi. Büyük olasılıkla da sık çalıştığı öğrencilik yıllarında harikulade alışkanlıklarını edinmişti. Örnek alınası ve hayran kalınası alışkanlıkları ona her konuda yarar sağlamıştır. Öğrencilik yıllarından vefatına kadar daimi olarak parlayan, önder ruhlu benliğini etrafında yankılatan birisi olmasının nedeni de bu alışkanlıklarıdır.
Atamızın Hayran Kalınası Alışkanlıkları
Kendi el yazısı ile tuttuğu notlardan bildiğimiz kadarıyla kendisi okuduğu kitapları not tutarak okumayı seviyordu. Tuttuğu notlarda; bilmediği terimlerin anlamları, tümceden -veya paragraftan- çıkarılması gereken anlamlar, karşıt düşüncelerin karşıt-önermeleri ve savunduğu önermenin bu karşıt-önermeleri çürütüp çürütemediği ve de hatırlaması gereken kritik anlatıların kendi anlayacağı dilden not tutulmuş hâlleri vardı. Bu kitap okuma tekniği sayesinde önemli kavramları çabuk öğreniyor, savunduğu fikirlerin açıkları varsa açıkları düşünüp kapatma için düşünme ortamı oluşturuyor ve hiçbirini unutmuyordu.
Atamızın bir diğer hayran kalınası alışkanlığı her fırsatta kendini geliştirme çabasıdır. En kötü savaş yıllarında bile vatanına katkısı olacağını düşündüğü her özelliği kendine katmaya çalışırdı (Tabii ki kendi isteğiyle öğrendiği, vatanına çok büyük katkıları olmayacak bazı özellikleri kendine katardı. Örnek olarak tangoyu iyi oynadığını biliyoruz.). Savaştan savaşa kendi rızasıyla göğüs göğüse çarpışmaya giderken sürekli kitap okuyup kafasından sürekli olarak taktikler oluşturduğunu yine tuttuğu notlardan biliyoruz. Sık sık edebî eserler okuduğunu, bu sayede anlama ve hitap etme kabiliyetini geliştirdiğini de biliyoruz. Hem sayısal konularda bilgi sahibiyken hem de sözel konularda kendini geliştirmiş, kültür açısından da oldukça donanımlı bir kişi olan Atatürk'ün en bilinmeyip güzel olan tarafı sık sık sözlük okuyup kendisini diline adamış olmasıdır. Bir insan düşünün ki hem çok yabancı dil bilsin hem matematik bilsin hem edebiyat bilsin hem de niş bir konuda terimler sözlüğü yazacak ve dilinde bulunmayan sözcüklerin en o dönem diline oturan hâllerini oluşturup yazmış. İşte atamız bu kadar donanımlı bir kimseydi.
Atamızın en güzel alışkanlıklarından biri kesinlikle sık sık etrafına danışma, her kesimden ve herkesten fikir alma alışkanlığıdır. Yeri geldiğinde aşçısına bile fikir danışan, fikir danışmanın yerini de iyi bilen birisidir. Atamızın birçok konuda hatasız olma nedeni mükemmel ve eksiksiz olması değil, doğru zamanda doğru kişilerden fikir almayı bilmesidir. Kendi bakış açısı geniş olmasına rağmen hiçbir zaman anlama kabiliyetini diğer insanlarınkinden üstün görmeyip onların da fikirlerini alma teşebbüsünde bulunurdu. Birçok kaynaktan doğrulayabildiğimiz bu alışkanlığı gerçekten de kendisini aşırı derecede donatmış bir kimsenin oldukça mütevazı olabileceğinin kanıtıdır.
Umut, her zamanın kurtarıcısıdır. "Atatürk" adının doğru araştırmalarca adını öğrenenlerde hayranlık ve rahatlama hissini uyandırmasının nedeni "Atatürk" dediğimiz kişinin mücadeleci ruhudur. Ruhunun ana kaynağı umut olan Atatürk zamanının eşi benzeri görülmemiş mücadeleci ruhunu bu sayede var etmiştir. Dünyada gerçekleşmiş en şerefli savunma savaşlarından biri olan Kurtuluş Savaşı'nın bu denli mücadele çabasına sahip olma nedeni atamızın herkesin umutsuz kaldığı noktada umudunu çevresine yaymasıdır. Umudunu çevresine yaymasaydı en mücadeleci ruha sahip Türkler belki de mücadele etme gayretlerini belli bir noktadan sonra yitirme yoluna gireceklerdi. Onun umudu herkesin umudu olmuştu, Atatürk karanlıkta parlayan en parlak yıldız olmuştu. Bunu da umutlu olmayı alışkanlık edinmesiyle sağlamıştı. Eğer bugünün Türk gençliği de atamız kadar umutlu olursa atamız kadar başarılı olabilir. Umut, her devirde kurtarıcı olmuştur. Umutlu olanlar da bu yüzden kurtarıcı olmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet, Atatürk, Bilge Kağan, İlteriş Kağan ve nice ismin kurtarıcı olma nedenleri ülkülerine bağladıkları umuttur. Ne yazık ki yalnızca umutla hiçbir istek elde edilememektedir. Umudun mücadeleci ruhu beslemesi ve mücadeleci ruhun akılla icraate dökülmesi lazımdır.
Akılcı olmak atamızın en önemli özelliğidir. Çağdaş olma isteği de akılcı olmasından gelir. Her istek ancak doğru yollarla icraate döküldüğünde gerçekleştirilebilir. Atamız da bu gereksinimi çok iyi bildiğinden daima çağdaş olan akılcı bir zihinle hareket etmekteydi. Temelleri sarsılmaz ve değişmez, her yüzyılda kendisini ilk zamanlarındaki ihtişamıyla var etmeye devam edecek olan ilkeler ancak çağdaş olma ilkesiyle süreğen olabilir. Ancak kimileri çağdaş olmayı temelleri tamamen kaldırıp farklı bir kimliğe bürünmek gibisinden tanıtmaktadırlar. Bu doğru değildir. Çağdaş olmak, sarsılmaz ve değişmez olması gereken ülküleri ve ilkeleri süreğen kılarak nesiller boyunca devam etmesini sağlar. Atamızın en önemli farkındalığı da -bana kalırsa- budur.
Son Kez Değil, Sanki İlk Kez "Atatürk"
Atamızın adını hiçbir zaman son kez anmayacağız. Sanki her defasında ilk defasında andığımız gibi karşı konulamaz duygularla ve icraatlerle anacağız. Atamız öyle bir insandır ki Türk tarihinde daha önceden bulunmuş diğer Türk önderleri gibi vefatı nedeniyle gözümüzü karartıp kara kara düşündürecek biri değildir. Her gerçek Türk önderi gibi o da vefatından önce kendisinden daha nitelikli bir neslin gelmesi için zemin hazırlamıştır. Tam olarak bu nedenle atamızın vefatının yalnızca yas günü olmadığını sizlere aktarıyorum. O öyle biriydi ki vefatından sonra bile bize miras bıraktığı meşaleyi kendisinden daha iyi taşımamız için imkânlar yaratmıştır. Bugün sadece yas tutmakla kalmayıp "Yarınlar için daha çok ve daha verimli nasıl çalışabiliriz?" diye düşünmeliyiz. Çünkü atamızın ömrü boşuna yaşanılmış bir ömür değildi. Tıpkı sayılamayacak kadar çok verdiğimiz şehitlerimizin ömürleri gibi. Yas tutmakla kalmamalıyız ve yalnızca bugün yarınları düşünmemeliyiz. Bugün tarihimize sonsuzluktan gelmiş bir ışığın nasıl daha da parlak hâle geldiğini tekrardan görmekteyiz ve defalarca göreceğiz. Bugün yalnızca yas günü değildir; bilim günüdür, sanat günüdür, çağdaş uygarlığın ayak seslerinin tekrar ve tekrar duyulduğu gündür.
Yorumlar
Yorum Gönder