Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Divan Üzerine

Resim
R esim:  Gazayi, Gazi Giray Han ya da II. Bora Giray    Divan Üzerine      Ne bizden ne de değil… Kelimelerin ve cafcaflı cümlelerin dansıdır kendileri. Aşkın, meşkin, şarabın, kadınların ana hatlarını oluşturduğu, Arapçanın ve Farsçanın harcını karıştırdığı edebiyattır. Ama biraz detaylara inmek gerek mesele derin, ‘’Dil’’.      İnsanlar tüm eserlerini dilleriyle inşa ederler aslında. Dilleriyle düşler, dilleriyle konuşur, dilleriyle işlerini yaparlar. Bu ‘’dil’’ dediğim eş anlamlısı ‘’lisan’’ olan dil. İki insanın anlaşmasının biricik unsuru dildir. Dil denen yapı milletlerin birer eseridir. Dünyada yedi binden fazla dil yapısı mevcuttur. Dillerin oluşmasında aslında birçok etken vardır bölgeler, iklim, sosyo-ekonomik dengeler dahi. Teknik açıdan bakılırsa dil aileleri vardır, bunlar;      • Afro-Asyatik Diller,     • Bueyo Dil Ailesi,     • Ural-Altay Dil Ailesi,     • Çin-Tibet Dil Ailesi.              Bu diller etimolojik olarak akraba yani yakın ilişkili. Bir de dil gruplar

James Churchward ve İddiaları | Mu Kıtası

  James Churchward ve İddiaları Mu 'yu, Pasifik Okyanusu'nda bulunan kayıp bir kıta olarak yaygınlaştırılan kişi James Churchward ’tır (1851-1936), daha sonra yeniden Kayıp Kıta Mu (1931) [1] adıyla yayınlanacak Kayıp Kıta Mu, İnsanın Anavatını (1926) isimli kitabıyla başlayan bir kitap dizisi yayınlamıştır. [2]  Dizideki diğer popüler kitaplar Mu Çocukları (1931) ve Mu’nun Kutsal Sembolleri  (1933) isimli kitaplarıdır. Churchward Bey, elli yıldan daha uzun bir sür Hindistan’da askerlik yaparken, üst düzey bir tapınak rahibinin ona uzun zamandır ölü sayılan ve Hindistan'da sadece iki kişinin okuyabildiği "Naga-Maya dilinde" yazılmış eski kil tabletleri gösterdiğini iddia etti. İddia herkesi şaşırttı. Dilde ustalaştığını iddia eden Churchward Bey, tabletlerde ilk insanın ortaya çıktığı yer olan Mu'dan bahsedildiğini ileri sürmüştür. [1] Churchward Bey, 50.000 ile 12.000 yıl önce Mu'da gelişmiş olduğunu savunduğu Naacal halkının, “bey

Türk Tarihinin Sistemleştirilmesi -1-

         Türk Tarihinin Sistemleştirilmesi  -1-      ’’Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, bütün insanlığı şaşırtacak bir hal alabilir.’’ Şeklindeki Atatürk’ün sözünü bilmeyenimiz yoktur. Türk tarihi, yüz- yüz elli yıllık bir tarih değildir; Hunları (M.Ö 220) başlangıç sayacak olursak yirmi iki asır, Alman Tarihçi Wolfram Eberhard’ın teorisini kabul edip Çu Devletini (M.Ö 1122) başlangıç sayacak olursak kırk asırlık bir tarihi mirasımız vardır. Peki bu uzun soluklu tarih Ata’nın da dediği gibi ‘’sadık’’ bir biçimde yazıldı mı? Peki ya bu kırk asırlık miras dünden bugüne hangi sistemle incelendi? Nasıl sistemleştirildi? Günümüze nasıl geldi hiç düşündünüz mü? Ben ettim. ‘’Acaba Cumhuriyet öncesinde Osmanlı’da nasıl bir metot ve sistem işlenmişti?’’ sorusunun ardından ‘’Ya Selçuklular?’’ Türk tarihinin kültürel zirvelerinden biri olan Selçuklu Devrinde tarih nasıl incelenmişti? İşte bu sorulara yanıt olarak yazıyorum.      Bunların

Doğu Türkistan’ın Kapatılan Sesi!

Doğu Türkistan’ın Kapatılan Sesi!      Uygurlar, Türk Tarihi içinde önemli bir yere sahiptir. Çin'in zulmü altında olduklarından mı? Hayır. Bağıra bağıra 'Biz zulüm görüyoruz!' dedikleri için mi? Yine hayır. Türk oldukları için... Türk oldukları için.      Türkiye Cumhuriyeti, yasalarla yönetilen bir hukuk devletidir. Yasalar esas itibariyle Anayasa'da belirtilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasında bulunan bazı maddelerde (BKZ:Mad.5, Mad.7) 'Türk Milleti' ibaresi görülür, 'Türkiye Milleti' değil. Anayasa kendisini seksen bir vilayete hapsetmez. Bakın Türkiye'nin yeniden inşa edildiği yıllara birçok Türkistan'lı bilim adamı çalışmıştır. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat, Prof. Dr. Abdülkadir İnan gibi. Yani Türkiye, Türkistan'ı ve Türkistanlıları dama atmış değildir. En azından kuruluş itibariyle öyleydi...      Baştan peşin peşin söyleyeyim ben hiçbir partiye taraftar değilim. İdeolojik olarak Türkçü ve Tura

Alamet-i Farika

Alamet-i Farika Türk milleti tarihin ilk çağlarından beri varlığını sürdüren birkaç ulustan biridir. Bu varlık yüzyıllar boyunca sürdürebilmiştir çünkü; en küçük sosyal birim olan oğuştan (aile), en üst birim olan El/ İl’e (devlet- hükümet) kadar bir sistemler bütünü işlemekteydi. Temel olarak töreye ters gelmemek koşuluyla herkes hür bir biçimde yaşardı. Herkesin kendi fikrine sahip olması ise alışılagelmiş bir durumdu. Bu ‘’alışagelmiş’’ durum ne Avrupa’nın medeni (!), ne de Arapların o ‘’güzel’’ görgülerinde görülmüş değildi. Bu hoşgörü günümüzde memleketimizde, Türkiye’mizde dahi hasretle aranılan bir ortamdı. Tarihin Pax Romana, Pax Khazarica, Pax Ottomana dediği barış ve hoşgörü dönemleri olmuştur. Düşünce hürriyetinin zirvede olduğu yıllardır bunlar. Pax Romana, pagan Roma devrinde, Pax Khazarica (Hazarika) Yahudi inancına sahip Hazar devleti devrinde, Pax Ottomana ise Osmanlı barışıdır. Pax Khazarica bu devirlerin zirvesidir bence. Bugünkü Hazar Deniz’ine de isim vermiş ola