Türk Tarihinin Sistemleştirilmesi -1-

         Türk Tarihinin Sistemleştirilmesi  -1-

    ’’Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, bütün insanlığı şaşırtacak bir hal alabilir.’’ Şeklindeki Atatürk’ün sözünü bilmeyenimiz yoktur. Türk tarihi, yüz- yüz elli yıllık bir tarih değildir; Hunları (M.Ö 220) başlangıç sayacak olursak yirmi iki asır, Alman Tarihçi Wolfram Eberhard’ın teorisini kabul edip Çu Devletini (M.Ö 1122) başlangıç sayacak olursak kırk asırlık bir tarihi mirasımız vardır. Peki bu uzun soluklu tarih Ata’nın da dediği gibi ‘’sadık’’ bir biçimde yazıldı mı? Peki ya bu kırk asırlık miras dünden bugüne hangi sistemle incelendi? Nasıl sistemleştirildi? Günümüze nasıl geldi hiç düşündünüz mü? Ben ettim. ‘’Acaba Cumhuriyet öncesinde Osmanlı’da nasıl bir metot ve sistem işlenmişti?’’ sorusunun ardından ‘’Ya Selçuklular?’’ Türk tarihinin kültürel zirvelerinden biri olan Selçuklu Devrinde tarih nasıl incelenmişti? İşte bu sorulara yanıt olarak yazıyorum.

    Bunların dışında belli problemler var, günümüzde de devam eden problemler bunlar. Müfredatta öğrencilere öğretilenler acaba ‘’Sadık’’ mı? Türklerin kaç devleti vardır? Anayurdumuz neresidir? Mehmed mi, Mehmet mi? Devletlerimizde ‘’hanedancılık’’ mı yapıyoruz? Aslında bu gibi basit sorular tarih için o kadar önemlidir ki, mesela; Mehmed mi? Mehmet mi? Arasındaki fark sadece bir harf farkı değildir. Osmanlıların devlet rejimiyle diğer monark Türk devletlerinin rejimleri arasında benzer ve zıt noktalar var mıdır? Selçuk, Gazne, Karahanlı Devletlerinin mirasından Osmanlı ve Cumhuriyet nasıl yararlanmıştır? İşte bu soruların cevabı tarihin seyrine yön verecektir.


Ben biraz daha temelden alacağım ve şöyle yön vereceğim yazıma;

a)      Türklerin anayurdu neresidir?

b)      Türk tarihinin başlangıç noktası ne zamandır?

c)      İlk Türk Devleti ne zaman kuruldu?

d)      Türklerin Türkistan macerasında kurdukları devletler hangileridir?

e)      Kavimler Göç’ü sırasında Türkler.

f)       Avrupa’da kurulan Türk devletleri.

g)      Ön Asya’da kurulan Türk devletleri.

h)      Modern Türk Dünyası.


Yazımı belirttiğim başlıklara vereceğim yanıtlarla sürdüreceğim. Yazının içinde bazen etimolojik, bazen coğrafik, bazen tarihi olarak açıklamalarda bulunacağım.


A)     Türklerin Anayurdu Neresidir?

‘’Türklerin esas yurdu Orta Asya’dır’’ söylemi ‘’Dünya, evrendir’’ söylemi ile aynıdır düz, sade, yüzeysel bir tabirdir. Asya dediğimiz kıta 44.580.000 km2 karelik bir bölge, içerisinde tonla dağ, ova, göl, çöl olan bir bölge Türkler yeryüzüne düşer düşmez Asya’yı fethetmediklerine göre bir çıkış noktası olmalı. Kaldı ki Avrupalı ideologlar/ araştırmacılar da Türkistan’ın Türklerin anayurdu olduğunu da kabul etmiyordu bir dönemler[1]. Türk yurdunun fiziki sınırları içinde Ural Dağları var, Pamirler var -ki yüksekliği 8 bin metredir.-, Batıda; Kafkaslar, Hazar’ın güneyinde Ebru, Nibit ve Hindikuş Dağları var. Orta yükseklikleri 3-6 bin metre aralığında değişir bu adı geçen dağların. Pamirlerin Doğusunda yüksek Kulun (Karanlık), Astın, Kansu koridorundan Nan-Shan’a geçilmekte ve Moğolistan’a ulaşılmaktadır. Tanrı Dağları ve Pamirler bitişiktir. Bölgenin kuzeyinde, Sibirya’nın güneyinde Altay Dağları vardır -ki yüksekliği 4800 metredir- Batı Moğolistan’a giren dağlar Gobi Çölünde kaybolur. Tam bu bölgede Altaylardan bir kol ayrılarak Hangay Dağlarını oluşturur, Gobi Çölünün kuzeyinden doğuya gider. Yine Altaylardan, Baykal Gölüne doğru kavis çizen Kögmen Dağları bulunur, bunun da güneyinde Tannu Olan silsilesi bulunur ve ilerleyerek Baykal’ın güneyine düşer. Doğu Sibirya’ya doğru Berning Boğazına kadar Trans-Baykal, Yablonov, Stavonoy Dağları sıralanır. Bu dağ silsilesinin uzantısı Doğu Moğolistan’da Kentey Dağlarıdır. Daha da doğuda Kingan Dağları Mançurya’yı çevreler.


    İşte Türk yurdunun çevresindeki coğrafi mekanlar buralardır. Özetleyecek olursak yine o kısır tabire geleceğiz; Doğuda Kingan, Batıda Hazar Denizi ve havalisi, Kuzeyde Sibirya, Güneyde; Hindikuş, Karanlık Dağları ile çevrilidir.


    Türklerin ilk yurdunun net sınırlarla bilinmesi gayet önemlidir. Türkistan, farklı bölgelere, farklı iklim çeşitlerine sahip bir bölgedir. Mesela; Hazar Denizinden, Gobi Çölüne kadar kuru bir kuşak vardır, bu kuşak Büyük Sahra’nın devamı niteliği taşıyor, kuşağın oluşmasının temel sebebi coğrafi engeller. Yine Türkistan’da Sibirya’nın Verhanyansk bölgesinde Ocak ayı ortalaması -50’dir. Batısında kuru kuşak olan bölgenin Kuzeyi -50 ortalamaya sahip… Mesela örnek çeşitliliği olması bakımından söyleyeyim; Moğolistan’ın başkenti Ulan Bator’un kış ortalaması -25’dir, Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’nın ortalaması -7’dir, Kırım’ın tarihi öneme de sahip liman kenti Odesa’da ortalama -2’dir fakat bahsettiğimiz Hazar kuşağının dışında Orta Asya’nın güneyi donma noktasının gayet üstündedir. Bu rakamları vermemin temel sebebi Türklerin farklı bölgelerde, farklı koşullarda yaşadığını, Türkistan’ın farklı bölgelerinin farklı iklim kuşaklarına sahip olduğunu bilmenizi istememdendir. Türklerin çelikten olduğu varsayılan disiplinlerinin temeli bu soğuk ve yer yer değişiklik gösteren iklimle mücadelelerinden gelir. Coğrafi olarak; doğanın insan üstünde etkileri vardır. İklimin zorlu koşulları ile yapılan bu mücadele elbette ki Türkleri sertleştirmiştir ve Güneyde yaşayan ve soğuğa alışkın olmayan, dayanaksız Çinlilere karşı üstün kılmıştır. Ünlü coğrafyacı İbn-i Haldun’unda dediği gibi ‘’ Coğrafya kaderdir’’.   



[1] Madison Grant(1926:259-60), şimdiki Türkistan’a Türkistan denmesini tarihi bakımdan haksız görüyor. ( Le mom sinistre de Turkuestan…!)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üç Tarz-ı Siyaset Işığında Türkçülük Fikri

Gerçekler ve Yalanlar | Atsız ve Atatürk

Türk Olmak Bahsine Dair "Katliam" Girit Türklüğü