Gerçekler ve Yalanlar | Atsız ve Atatürk

 

ATSIZ VE ATATÜRK

Günümüzde birçok çarpıtılan veya anlamını kaybeden sözcük ve yanlış tanınan kişi bulunmakta. Basının zorlaması sonucu insanlar doğruyu yanlış bilir oldu. Birkaç kavramı ve kişiyi tanımak bu açıdan çok önemli.

  1. Irkçılık horgörücülük değildir. Racism, o anlamı tarihsel yanlış anlaşılmalarla kazanmıştır. Irkçılık zararlı üstünlüğü ve savaşı savunmaz.
  2. Atatürk ırkını seven biridir. Bu racism tarzında değildir. Halkçılık da en büyük kanıtıdır. 
  3. Atsız ayrımcı ya da horgörücü değildir. 


Uzun zamandır düşünmenin dahi safi zarar olduğu söylemleri sosyal mecralarda duyar olduk. Belirli aralıklarla Instagram üzerinden canlı olarak sizlerle bir araya geliyor, gündeme dair konuları, tarihi meseleleri enine boyuna tartışıyoruz. Son zamanlarda ise bir furya var ‘’Atsız Atatürk’e düşmandı’’ furyası. Atsız’ın ve Atatürk’ün arasında bir problem olduğu yaygarası dillerde. Türklük ve Türkçülüğe hizmet etmiş bu iki yüce insanın birbirine düşman olduğu gerçeği ancak Türk’e düşman olanlara yarar sağlar. Üstüne gitmeye karar verdiğimiz bir konu oldu ve bugün 30.03.2021 tarihinde bu yazıyı yazma gereksinimi duydum.

İddiaları incelediğim zaman internet üzerinden farklı verilere ulaştım. Çoğu yüzeysellikten öteye geçemeyen iddialar. Atsız’ı tanımayan, eserlerini bir defa bile okumamış insanların kaleminden çıkan ‘’iftira’’ düzeyindeki cümleler bunlar. Öncelikle Atsız’ı anlamalıyız.


Hüseyin Nihal Atsız’ı Tanımak

Atsız’ı bugünkü yobaz kesimlerle bir tutmak isteyen bir güruh var. Atsız’ın oğlu Buğra Atsız’ın arşivlerinden elde ettiğim verilere göre;

-Türkçe -Osmanlıca ve Göktürkçe dahil- - Çok iyi derece-

-Fransızca -Çok iyi derece-

-Farsça -Çok iyi derece-

-Arapça – Çok iyi derece-

-Çince -İyi derecede-

-İngilizce -İyi derecede-

-İtalyanca -Orta derece-

-Almanca -Orta derece-

Dillerini belirttiğimi düzeylerde konuşabiliyor. Eserlerindeki üsluptan da anlaşılabilir. ‘’Bozkurtlar’’ adlı eseri Göktürk Yazıtlarının (Bilge Kağan, Tonyukuk, Kül Tigin yazıtları) romanlaştırılmış halidir. Edebiyat mezunu olmasına rağmen çevirisini 1944 Irkçılık-Turancılık davası görülürken yaptığı ‘’Aşıkpazade Tarihi’’ adlı eseri ünlü tarihi ve ‘’Şeyh’ül Müverrihin’’ olarak nitelendirilen Halil İnalcık tarafından kaynak olarak kullanılmıştır 1. Atsız’ın romanlarındaki Türkçe gayet akıcıdır. Türkçenin tarihteki birçok lehçesine de hakimdir.


Tüm İddiaların Temel Sebebi Olan Yazı: Orkun 21. Sayı.

Atsız’ın hayatını bilenler onun yaşamını iki döneme ayırır. 1944 öncesi ve sonrası. Atsız’ın cumhuriyete, Mustafa Kemal Atatürk’e düşman olduğu algısını yaratmak için kullanılan satırlar Mustafa Armağan tarafından 24 Kasım 2018 tarihinde paylaşılmış olan aşağıda belirttiğim Tweet’te mevcut.


    "Kemalizm denilen muazzam safsata (...) dış âlemin bir değil, birkaç merkezine bağlı olan, bu suretle diğerlerinden daha çok ve karmakarışık bir şekilde dışarıya bağlı bulunan bir ucubedir." Diyor. Kendisi bildiğim kadarıyla akademik unvanlara sahip, yetkin bir isim. Tweet’in almadığım kısmında bir takipçisinin uyarısıyla dergi adındaki yanlışlığı düzeltiyor.

    Esas konumuza dönmek gerekirse; tarih kendi tanımı itibarıyla ‘’tarafsız’’ bir bilimdir. Vefasız bir bilimdir tarih, yazan yapanı istediği gibi lanse edebilir çünkü büyüteç yazarın elinde, ister anlattığı karakterin tüm negatif yönlerini yazar, ister tüm pozitif yönlerini bu tamamen yazarın insafına kalmış bir durum. Disiplin olarak bir yazının tarihi bakımdan değer kazanması için tarafsız olması gerekmektedir. Kökeni Cizre olan, Sayın Mustafa Armağan’da burada kendisini belli etmekte.

    Yazarın belirli bir kısmını paylaştığı yazı Orkun dergisinin 21. Sayısına aittir. Orkun Dergisi’nin başyazarı o dönem dergi sahibi olma yasağı bulunan Hüseyin Nihal Atsız, dergi sahibi ve neşriyat müdür ise İsmet Tümtürk’tür. Haftalık formatta yayınlanan dergi, cuma günleri satışa sunuluyordu. 21. Sayısı; 23 Şubat 1951’de çıkmıştır.

Yukarıdaki görselde derginin o haftaki sayısında bulunan yazıları görebilirsiniz. Bahsi geçen yazı Atsız tarafından kaleme alınmış ve ilk sayfadan yayımlanmış olan ‘’Milli Birlik’’ adlı makaledir.

Hüseyin Nihal Atsız, İsmet İnönü’nün aleyhtarıdır, karşısındadır. Nedeni ise hayatını bilenlerin de bildiği üzere 1944 yılında başlayan davalardır. H.N Atsız, İsmet İnönü’nün SSCB’ye yakın politikalarını beğenmiyordu. Türk memleketlerini yakıp, yıkan bu vahşi canavara karşı dengeli bir siyaset izleyen İsmet İnönü’yü sevmemekte haklıdır da. İsmet İnönü devrinde meydana gelen Boraltan Faciası bile herhangi bir Türk’ün İsmet İnönü’ye kin beslemesine yeterlidir. Atsız, ‘’Türkçülüğe karşı Haçlı Seferli ve Çektiklerimiz’’ adlı eserinde İsmet İnönü devrinde olan vakıaları ve kendisine etkilerine belirtmiştir. 1944 yılındaki dava yüzünden evladı anne ve babasından bir buçuk ayrı kalmış, eşi bakanlık emrine alınmış, aylıkları kesintiye uğramış bir insandır Atsız. Bu dava ve yargılamalar bittikten sonra dahi ne Atsız ne de yargılanan diğer Türkçüler uzun süre etkisinden kurtulamamıştır. Mesela İsmet İnönü devrinde Rus dostluğu neticesinde vatan haini Nazım Hikmet’in bir kahraman gibi karşılanması, Sabahattin Ali’nin geçmişte Mustafa Kemal ATATÜRK, İsmet İnönü ve İstiklal Mahkemesi Reisi Ali Çetinkaya hakkındaki şiirine rağmen iki satırlık başka bir şiirle tekrardan devlet hizmetine alınması, Köy Enstitülerinin komünizm yuvası haline gelmesi Atsız’ın içine sinmiyordu. Halihazırda zaten davalarda etkin rol oynamış, birkaç nutukta Atsız’ı hedef alan İsmet İnönü’yü niçin sevsin ki Atsız?
Tekrardan esas konuya dönecek olursak Sayın Mustafa Armağan burada büyüteci biraz kendi istediği noktaya tutmuş. Zaten bizim halkımız da okuyup öğrenmek özelliği pek yoktur. Atsız yazının devamında diyor ki;
‘’Bugün dönme, mason ve Kemalist güruhunun ağzında sakız gibi dolaşan yobazlık kelimesi en çok kendilerine yakışmaktadır…’’ şimdi anladınız mı Atsız’ın Kemalist güruh altına sığınan kimleri hedef aldığını? Bir çoklarımızın zannettiği gibi türbelerin ve camilerin bakımsız kaldığı yılların aslında Atatürk değil de İnönü devri olduğu gerçeğini dile getirmekte fayda var. Atsız yazının biraz daha alt bölümlerinde diyor ki;
‘’…Muzdarip Türk milleti ağır başlı hakikatlerle karşılaşmak ve biraz daha refaha kavuşmak istiyor. İşte, Moskof hayranı Milli Şefleri çürük bir tahta gibi yıkılıp bir paçavra gibi kenara atıldı…’’ tarihlerimizde Milli Şef unvanını kimin için kullanıldığı ortadadır değil mi?




Yazının yukarıya aldığım kısmında ‘’…Biz onların Kemalist rejimlerinin her marifetini, tehdidini, iftirasını, hapsini, işkencesini, tabutluğunu ve mezarlığını 1944’te gördük…’’ cümlesinde Atsız’ın kimi hedef aldığını açıkça görmek mümkün. Eğer başka bir ispata gerek duyuyorsanız aynı yazının devamı.



Bu yazı tamamıyla o günkü gündeme ait bir siyasi yazıdır. Bu yazıda hedef tahtasına oturtulan isimler yukarıda da geçen isimlerdir. Atsız’dan bir Atatürk düşmanı çıkaramazsınız. Atsız, Mustafa Kemal ATATÜRK’e düşman değildir. Atsız, Atatürk’ün ismini kullanarak Türk’e zulmedenlere karşıdır. Atsız, Dr. Rıza Nur’un ‘’manevi oğludur’’. Dr. Rıza Nur vefat ettiğinde tüm kütüphanesini Atsız’a bırakmıştır. Ne hikmetse Atsız, 1967 yılında meczup bir Avukat tarafından basılan ‘’Hayatım ve Hatıratım’’ adlı eseri kütüphanede görmemiş ve doğrulayamamıştır. Sayın Mustafa Armağan ve bu iddianın sahipleri madem Atsız külliyatına bu kadar vakıf neden buna bir cevap bulamıyorlar? Tarihin disiplinine göre gerçekliği kanıtlanmamış belgeler tarihi vesika olarak kabul edilmez. Sayın Armağan ve iddia sahipleri öncelikle tarihin disipliniyle ilgili bilgilerini tekrar etsinler, ondan sonra tarihçi sıfatıyla konuşsunlar.

Dr. Rıza Nur, Armağan’ın peşinden gittiği insanlarla bir değildir. Nedense bu tipteki insanlar genelde gizli olanları keşfediyor…

Atsız ve Atatürk:

15 Mayıs 1931’de çıkan Atsız Mecmua’nın ilk sayısına gidelim. Başyazı, Ziya Gökalp’e ait “Çınaraltı” başlıklı yazısı. İkinci yazı Atsız’ın ‘’Bir kuş bakışı” adlı yazısı. Boz Kurt imzasıyla çıkan bu yazıda Atsız, “Türk tarihi son asırlarda öksüz ve mütehassir kaldığı (özlem duyduğu) bir Türk dahisine kavuştu ve onu ölmez bir ‘şaheser’ olarak sinesine aldı. Türkün Tunç iradesini temsil eden bir deha doğdu. Garbın ilim metotları Türk kafasına girerse ne harikalar doğacağını bütün dünya öğrendi.” diyor ‘’Bir Türk dahisine’’ cümlesinde kastedilen kişi Atatürk’ten başkası değildir.

“Gazinin kumandasında olarak çarpışacak olan bu ordunun muvaffakiyeti, Türk tarihinin son asırlarda cihana örnek yaptığı ikinci şaheser olacaktır.” Sözde Mustafa Kemal ATATÜRK’e karşı olan Atsız’ın bir başka yazısında ‘’Gazinin kumandasında çarpışacak ordunun ikinci bir şaheser olduğu’’ söylediği ortaya çıkıyor.

Orhun dergisinin 4. Sayısına gidelim, takvimler 20 Şubat 1934’ü gösteriyor. Atsız kendini eleştirip Ata’nın ardına sığınanlara diyor ki;

“Size bir de tavsiyem var! Her şeyde, her münakaşada, her meselede kendi şahsiyetinize Gazi’nin heybetini siper etmeyiniz! İkimizin arasındaki bir münakaşaya derhal Gazi’yi karıştırmak hem doğru değildir, hem de yakışık almaz. Fazla olarak da sizin kendi hak ve kuvvetinize güvenemediğinizi gösterir.”

Hüseyin Nihal Atsız, Ata’nın hedeflerini en net biçimde anlayan aydınımızdır. Büyük önderin çevresine yapışan riyakarları daha 1934 yılından fark etmiştir. Atsız mecmuanın 12 no’lu sayısında ‘’Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın.’’ Satırlarını yazmıştır.

Fethi Tevetoğlu ki, Atsız’ın yakın bir arkadaşı ve dava arkadaşıdır. Yeni Orkun Dergisinde, 1944 yılında İstanbul Emniyetindeki sorgusunda kendine sorulan şu soruya;

“- Ya sana Atatürk aleyhinde yaptığı konuşmalar ve telkinler hususunda ne dersin?” 

“Bu iddianız tamamen asılsız ve köksüzdür. Atsız’ın bana Atatürk aleyhinde bir söz söylediğini, benim Atatürk’e olan sevgi ve saygımı tenkit ettiğini hiç hatırlamıyorum. Benim bildiğim O, Millî Mücadele’nin başbuğu, Türklüğü kurtaran Mustafa Kemâl’i daima takdirle anmış, saymış ve sevmiştir. 1933’de Çanakkale Şehitliklerini ziyaretimizde Anafartalar’da, Saros Körfezi’nde hep O’nun üstün kahramanlığını övdüğünü hatırlıyorum. Atsız, yalnız Atatürk’ün çevresini sarmış dalkavuklardan nefret ederdi.” Cevabını verdiğini yazmıştır.

Örnekleri çoğaltmak ziyadesiyle mümkündür. Her paragrafın yanında kaynak belirtilmiştir fakat olur da daha detaylı araştırmak isteyen okurlarımız olur diyerek birkaç kitap önerisinde bulunacağım;

1.Hüseyin Nihal ATSIZ, Makaleler, Ötüken Yayınevi.

2.Hüseyin Nihal Atsız, Türkçülüğe Karşı Haçlı Seferleri ve Çektiklerimiz, Ötüken Yayınevi.

3.Ahmet Bilal Ercilasun, Atsız Türkçülüğün Mistik Önderi, Panama Yayınları.

4. Burçin Öner, İkbal Vurucu, İskender Öksüz, Atsız-I: Türkçülüğün Çağlayanı, E-kitap.

5.Burçin Öner, İskender Öksüz ATSIZ- II Tanıtım: Türkçülüğün Çağlayanı- 3 Mayıs Türkçülük Olayları.

6.İlhan Bahar, Vaktiyle Bir Atsız Varmış, Kamer Yayınları.



ESEN KALIN.

Altaylı -Enes ÖZTÜRK-

Katkılarıyla

Çelebi -Yakup Cemil KAYABAŞ-


1 Halil İnalcık, Fatih Sultan Mehemmed Han.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üç Tarz-ı Siyaset Işığında Türkçülük Fikri

Türk Olmak Bahsine Dair "Katliam" Girit Türklüğü