Türk'e Propaganda!

 Türklüğe Karşı!

    Ülkemiz çok mükemmel bir konumdadır. Basitçe iki üç laf edip bırakmayacağım, gerçekten jeopolitik açıdan ülkemiz diğer ülkelerin ötesine geçmektedir. Jeopolitik açıdan önde olmak; ticaret açısından, refah açısından, uluslararası siyaset açısından önde olmak demektir. Bu avantaj diğer ülkeleri -pek tabii- rahatsız etmektedir. Öyledir ki Türkiye, çok uzun zaman bu avantajın açıklarını vermiş ve bu avantajı dezavantaja dönüştürmüştür. Düşman durur mu; o açıkları daha çok yararak kendine açık kapılar bırakmaya çalıştı. Birçok kere kapıdan geçmeyi başardı ancak hiçbir şekilde süreğen duruma getiremedi. Bunun nedeni bu açıkların ulusumuz tarafından kapatılması. Aslında politikacılarımızın bu açıktan yararlanma hamlelerini tahmin edip önceden hal alması gerekmekteydi. Ne yazık ki bırakılmış ve tahmin edilememiş açıklar hâlâ var. Bugün bu açıklardan en kötüsüne "milli birliğimiz ve dirliğimiz" konusundaki tutarsızlığımıza ve de bu açıktan nasıl yararlanıldığına geleceğim. 

Propagandamistan

    Ülkemizin proagandalarla uzun bir geçmişi var. Aslında sadece bizim değil, birçok ülkenin var ancak en fantastik en uçuk kaçık propagandalar bize karşı yapılmıştır. Örnek olarak Amerikalıların propaganda ekibi zamanında Alman'lar için çok fantastik propagandalar yapmıştı. Japon'lar için de yapmıştı. Hepsinin yapıldığı bir dizi vardı. Diziyi hepimiz tanıyoruz, "Temel Reis". Alman'lara, Japon'lara ve -tüm doğulular dahil olmak üz're- Türk'lere karşı propaganda yapan "çocuk çizgi dizisi" Temel Reis'ti. Daha çocuklardan başlayan propaganda düzeninin amacı gelecek nesillerin kendi nesilleri olmasını sağlamaktı. Yetişkinlerde ise daha farklı bir yöntem izlendi ancak amaç ve yol aynıydı: Medya ile beyin yıkamak. Yetişkinler için; yayınevleri, televizyon kanalları, gazeteler, dergiler ve radyo tercih edildi. Ülkemiz birçok düşman tarafından çevrelenmiş olsa da uzun süre bu tür propagandalara dayandı. Hatta Hitler'in propagandaları hâlâ devam etmekte olsa da Türkiye istenildiği kadar hiçbir zaman kontrol edilemedi. Ta ki son 30 yıla kadar...

Son 30 Yıl

    Son 30 yılda yapılan propagandalara iktidarların izin vermesinden ötürü çok ciddi sorunlar ve bölünmeler yaşadık. Özellikle azınlıklar hedeflendiği için olayı bilmeyen, bilmedikleri için inandırılmaları kolay olan çok fazla insan vardı. Ben anne tarafımdan Diyarbakır, Silvan'lıyım. İnsanların düşündüğü gibi bir Diyarbakır asla varolmadı. Her adım başı kürd çocuklarına saldırılan, kürdlerin boğazlarının kesildiği özgürlük isteyen bir kürdistan asla varolmadı. Bu tümcemdeki üstü çizili olan sözcüklerin hepsi propaganda için kullanılmış, hiçbir gerçekliği olmayan sözcükler (Tabi ki azınlıkları reddetmiyorum, propaganda için kullanıldığı için üstü çizili.). Bizim, "Diyarbakır, Silvan" dediğimiz yer hiçbir zaman hiçbir Türk'ün yaşamadığı ama her zaman Türk'lerin azınlıkları diri diri yaktığı bir yer olmadı. Ne kötüdür ki ben ne zaman anne tarafımdan bahsetsem zulümden kaçan, haklarını kaybetmiş, tüm mal varlığı TSK tarafından el koyulmuş birini akıllarına getiren çok beyni yıkanmış kişi var. Hâlbuki öyle bir şey olmadı, olmayacak. Televizyondan veya haberlerden güzel Doğu'muzu sözde öğrenenler asla özde deneyimleyemeyecek ve Türkiye'mizin güzelliklerini öğrenemeyecekler. Bu saçma propagandalara inanların inanmalarının nedeni hiçbir şey bilmemeleri. Türkiye'nin kanunlarına göre vatandaşlık kimliği alan her insan -siyasal açıdan- Türk'tür ve başka bir kimlik taşımaz. Bu kanun benzeri ya da aynısı kanunlar barındıran birçok ülke vardır. Örnek vermek gerekirse; Rusya'da doğup Rus vatandaşı kimliği almış bir Türk siyasal açıdan Rus'tur. Bunu kimse reddedemez. Ne gariptir ki bizde kimliği olan herkesin farklı bir kimliği var, mesela Türkiye vatandaşı olan biri aynı zamanda Demokratik Trak Cumhuriyetler Birliği (?) vatandaşı (?) oluyor. Yine salak saçması olan başka bir durum da göçler ve kan konusudur. Tüm dünyadaki milletler ve ırklar safkan iken sadece Türkiye'de kendine "Türk" diyen insanların kanı bozulmuştur, kimliklerini unutmuşlardır. Bu saçmalığa inanacak varsa yazıyı burada okumayı bıraksın, çünkü inananların -sözde- "kanıtlarını" ve "kaynaklarını" çürütmeye ve de örnekler vermeye başlayacağım. Bu saçmalıkların hiçbiri gerçek değil.

Minnak ve Genç Ülke Türkiye | 1923-1960

    Türkiye, propagandaların en yaygın olduğu dönemlerde yeni kurulmuş bir cumhuriyetti. İşte tam da bu yüzden propagandalar için de uygundu. Tabii ki 1. Dünya Savaşında da propagandaya maruz kaldı ancak en çok propagandaya 2. Dünya Savaşı döneminde maruz kaldı. Hatta ermeni soykırımı iddiaları 2. Dünya Savaşının sonuna doğru -tam anlamıyla- ortaya çıktı. Ondan önce ne aşırı inananı ne de her yerde bilimsel olarak bugünkü gibi biliniyordu (Önceden 800 bin denirken şu an 10 milyon deniyor, demek istediğim bu.). Komik olan da tam olarak bu; hiçbir söz gerçek değil. İngiliz Savaş Propagandası Bürosu önemli yazarlardan ve birçok çizerlerden meydana gelmekteydi. Bu "savaş" propaganda bürosu Alman'lar hakkında öyle iddialar ortaya attı ki hâlâ inanılmaktadır. Örnek olarak, "Alman'lar insanları sabun yaptı!" propagandası verilebilir. Hatta daha da öteye giderek Alman'ların insanlardan ayakkabı yağı, yemek yağı, tekstil için deri yapıldığını da söylediler. Gerçek olsun diye raporlarında bir tane İngilizce, bir tane de Almanca isim vardı. Sahte madalyalar ve nişanlar hazırlandı. En komiği bunların aynısının bize yapılmış olmasıdır. 10 milyon ermeni katletmiş olmamız, kürdleri diri diri yakıp kürd kadınlarına tecavüz etmemiz ve tüm azınlıkları çarmıha germiş olmamız; İngiliz Savaş Propaganda Bürosunun Alman'lar üzerinde deneyip başarıya ulaştığını farkettiklerinde tekrar denemek isteyip denedikleri propagandaların uydurmalarıdır. Dünya üzerinde 2 milyon Ermeni varken 10 milyon tanesimi katletmiş olmamız apayrı bir konudur, bir komedidir. Kısacası bu propagandaların çok basit bir düzeni vardır:
  1. Bilgi topla, incele.
  2. İnsanların ahlâkına ters olan ancak inanırlığı olabilecek ahlâk kurallarını incele.
  3. Adetâ propagandada geçecek ülke hazırlamış gibi kendi dilinde kaynaklar ve kanıtlar üret.
  4. Bu kanıtlar ahlâka ters düşsün, milliyetçiliği ve hümanizmi kullan.
  5. Ucuza hatta mümkünse ücretsiz bir şekilde her insana ulaştır.
  6. Asla olayı yaşamamış kişileri şahit olarak al.
  7. Sözler ver, asla tutma; sözleri soran olursa ağır bir suçla iftira at (Tecavüzcü, vatan haini vb.).
  8. Medyayı kontrolün altına al.
  9. Tüm adımları tekrarla.
  10. Başarıya ulaşınca bırak.
Saçma dediğimiz bu düzene inanan çok insan oldu. James Bryce'ın raporu 1 penny değerindeydi, yani   -anlamanız için basitleştireyim- 1 liraya alabilirdiniz. Ne kadar güzel değil mi? Arkadaşınız bir kitap öneriyor, siz de cebinizdeki son kuruşlarla kitap alabiliyorsunuz. İşte tam da bu sebepten ötürü Bryce Report çok okundu ve onlarca dile çevrildi. Tüm Amerika bir İngiliz'in saçmalıklarına inandı. Sonuç olarak Amerika Birleşik Devletleri Alman komutanlarının hesaba katmadığı şekilde savaşa katıldı ve 1. Dünya Savaşı kaybedildi. Komiktir ki "Blue Book (Mavi Kitap)" adında bir kitap daha çıkarılmıştı, Blue Book'ta hedef Osmanlı Devletiydi. Mektuplar, şahitler, devlet belgeleri, sözler, imzalar bu propaganda bürosunun ana kaynaklarıydı ancak tarihçiler ve avukatlar şahitlerin adlarını istediklerinde savaş bitince verileceği söylenmekteydi. Çok normaldir ki asla adlar veril(e)medi. Toynbee soyadını taşıyan büro başkanıysa iki kitapçık benzerî yazı yayımladı: Ermeni Vahşeti | Bir Ulusun Katli (1915) ve Türk'lerin Katil Tiranlığı (1917). Tüm insanlar artık yavaş yavaş bunlara inanmaya başlamıştı ama tam anlamıyla olmamıştı. Çünkü İngiliz askerleri çok büyük merhamet görmekteydi. Bu merhamet ve medeniyet karşısında İngiliz askerler ve komutanlar şoka uğramış, Türk'lere saygı beslemişlerdir. Ne yazık ki kendi sözlerine yayın yasağı geldi ancak propagandaların zihinlere kazınmasını uzun bir süre engelledi diyebiliriz. Sonraları Türkiye'ye çok fazla propaganda yapıldı. Tabi en çok propaganda yine Türkiye'nin çevresinde ama Türkiye dışında yapıldı. Atatürk zamanında bu propagandalar engellense de İsmet İnönü Bey o kadar başarılı olamadı ve sözde denge politikası nedeniyle propagandalara izin verdi. Bu propagandalar nedeniyle Türkiye'nin sosyolojik yapısı çatlamaya başladı, çatlaklar yumurtladı ve hiç anlaşamayan yüzlerce halk ortaya çıktı. Temel olarak Türk olan bu halklar farklı ideolojilerdeydiler ve farklı yaşam tarzlarına sahiptiler. Buna en iyi örnek -yazımın başında da bahsettiğim- Hitler propagandalarıdır. Hitler, Bakü petrolleri ve Türkiye'yi kendi tarafına çekip kendi tarafını güçlendirmek için Türkiye'de ciddi bir "ARYAN DİYARI TÜRKİYE"propagandası yapmaya başladı. Türkiye, Aryan kökenliydi ve asimile olmuştu; basitçe propaganda buydu. Hitler'in Türkiye propagandalarının hepsi basmakalıptı ve tek düşünceyi savunmaktaydı. 

Hitler'in Arî Türkiye Propagandaları

    Hitler hiçbir zaman boş durmamış ve Türkiye'yi kendi yanına çekmek için oldukça fazla propaganda yapmıştı. Propaganda şuydu: "Bugünün Türkiye Türk'leri aslında Arî olup, Orta Asya Türk'lerinden hem tipsel hem de kültürel açıdan farklıdır. Çünkü Orta Asya Türk'leri Hun iken Türkiye Türk'leri Arî'dir. Türkiye Türk'leri asimile edilmiş, binlerce yıldır Anadolu'yu koruyan onurlu Arî'lerdir.". Hitler'in bu propagandaları birçok grubun oluşmasında en önemli rolü oynamıştır. Cahil insan için bunlar kesinlikle doğrudur, ne de olsa Orta Asya'dakiler çekik ve siyah gözlü iken Türkiye'dekiler mavi ve büyük gözlü, ayrıca sarı saçlıdır. Aslı astarı nedir bilmeden bu yorumlar ortaya atılmıştır ve bugünün propagandaları için önemli bir rol oynamış, temelini atmıştır. 

        Basitçe otozomal -eşey olmayan- kromozomlar, insanın gözünü saçını belirleyen DNA'ları barındırır ve bu kromozomlardaki DNA'lar daha kolay mutasyona uğrar. Örnek olarak Orta Doğu'da 200 yıldır yaşayan bir aile büyük olasılıkla esmer, kıllı ve kara saçlı olacaktır. Çünkü; sarışın, kılsız ve açık tenli olmak Orta Doğu'da dezavantajdır, vücut hasar görür.

     Hitler propaganda için daha çok gazeteleri seçmekteydi. Bir gazete küpürüyle örnek vermem gerekirse:

Bugün "Hint-Aryan" adı altında devam eden Hitler tipi Aryancılık en parlak dönemlerinde Hint'leri, Fars'ları, Kürt'leri ve birçok Aryan sayılan milleti Aryan saymıyordu. Ancak destekçilerin az olmasından dolayı yeni nesil Aryancılar, Aryancılığın destekçilerini arttırmak için nüfusu fazla olan ve de çok çocuk yapan toplumlara yöneldi.

    Tabi bu olaylardan sonra Türkiye'de hızla NAZİ'lik arttı. "Nasyonal Aktivitede Zinde İnkişaf" (kısaca NAZİ) kuruldu. Bununla sınırlı kalmadı ve propagandaların çocukları artmaya başladı. Kürdçü-İslamcı, İslamcı, Kürdçü-Komünist, Komünist-İslamcı, (kendi söylemleriyle) Kürdçü-Faşist vb. birçok örgüt kuruldu. Kurulan bu örgütler hem İngiliz hem de Alman propagandalarının çocuklarıydı. Daha sonraları değişerek tekrar başladılar. Bu nedenle 2 nesile ayırmak mümkündür:

  1. Alman ve İngiliz Propagandalarının Çocukları
  2. Alman ve İngiliz Propagandalarının Torunları
Çocuklarının (1. nesilin) kafa yapısı şu şekildeydi:
  • Kürdçü
  • Komünist
  • Faşist
  • Nazist
  • Sosyalist
  • Süper Mega İnsan Hakları Savunucusu
  • Osmanlıcı
  • İslamcı
Torunlarının (2. nesilin) kafa yapısı ise tam olarak böyleydi:
  • Kürdçü-Komünist
  • Kürdçü-Faşit
  • Kürdçü-Sosyalist
  • Ultra İslamcı 
    • Hz. Muhammed (S.A.V.)'den daha iyi müslümanlardır ve her biri halife adayıdır.
  • Mega Osmanlıcı 
    • Hiç kimsenin bilemediği tarihi bilgileri bilirler çünkü bildikleri her bilgi yalandır.
  • Ultra Komünist 
    • 13-19 yaş arası ergenler. Karl Marx'tan daha iyi komünistlerdir (!).
  • Tarihçi 
    • Yalan tarihi yazar ya da savunur.
  • Kimliksizci 
    • Kendisini asimile olarak görür ancak asimile edildiğine inandığı topluma ya da kanının bağlı olduğu topluma kendini ait göremez.
  • Ultra İnsan Hakları Savunucusu
    • İnsanlığı sosyal medya mesajlarıyla kurtaran ergenler.
  • Uber Çevreci 
    • Küresel ısınmayı ağlayarak yok eden küçük çocuklar.
    Tam anlamıyla komedi olan gençlik ideolojileri kendilerini daha yeni göstermekteydi. Ne yazık ki Türkiye'nin iktidarları hiçbir zaman bunları umursamadı. Örnek vermem gerekirse sözde bir "Kürt Tarihçisi" Oğuz Türk'lerinin genetik ve kültürel açıdan asla varolmadığını Macar Bilim Akademisi'ne dayanarak kanıtlıyordu. Çok komiktir ki öyle bir araştırmayı bırakın, Türk'lerle ilgili hiçbir araştırma Macar Bilim Akademisi'nde o dönem yoktu.

Macar Bilim Akademisi'nde Bulunan Oğuz Türkleriyle İlgili Araştırmalar. Görsel 2

    Artık kimse ne gerçekliğe ne de Türklüğe gerçekten inanıyor, çok az bir kısım gerçekten ülkemizin tüm zenginlikleriyle birlikte olabileceğimizi biliyor. Evet, farklı kandan ve farklı kültürden insanlarımız var; evet, biz oldukça güzel bir memleketteyiz ve herkes barış içinde yaşayabilir. Biz bunu savunmuyor değiliz. Biz "barış" ve "kardeşlik" adı altında yapılan Türk katliamlarına, ilim dini "İslam" adı altında yapılan gericiliklere ve de "birlik-özgürlük" adı altında yapılan, özgürlüğümüzü ve birliğimizi düşman gören hareketlere karşıyız...

Süreği Gelecek

Y.Cemil | Çelebi

28.11.2021

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üç Tarz-ı Siyaset Işığında Türkçülük Fikri

Türk Olmak Bahsine Dair "Katliam" Girit Türklüğü

Gerçekler ve Yalanlar | Atsız ve Atatürk