Cevaplar-1

Esenlikler,

    Bazı sosyal mecralarda hiçbir Türkçü parti bulunmamasına rağmen özellikle siyasi bir anti-Türkçülük var. Bu nefretin yansıdığı çeşitli başka alanlar da var. Mesela adam sağcı ve iktidara yakınsa, Atsızoğlu Hüseyin Nihal’i de biraz biliyorsa yapıştırıyor ‘’Şamanist’’, ‘’Dinsiz’’ gibi tanımları. Bakın altını çize çize söylüyorum -Ötüken Birliği Partisinin mecliste temsil edilmediği ve seçimlere katılma hakkı bulunmadığını belirterek- ‘’siyaset sahasında olmamamıza rağmen’’ bunu söylüyor. Herhalde Atsız’ı, Hurufiler’in Şeyhi Fahreddin Acemi ile karıştırıyor. Yetmezmiş gibi bir de solcusu var, ancak onlar iki çeşit; bilinçli ve bilinçsiz. Bilinçsiz olan (Açıp bir kere dahi Karl Marx’ı, F. Engels’i okumamış özenti, ‘’popülerlik budalası’’) yapıştırıyor ‘’Yahudileri sabun yapan kafa’’, ‘’Kara gömlekliler özentileri’’, ‘’Faşist, Nazizst’’. Bunlarda bizi Faşist ve Nazi çıkarma derdindeki insanlar. Bunlar Atsız’ın saçını tarayışından dolayı -herhalde- bizi Nazi ya da okuma özürlü olduklarından ‘’Davetiye’’ şiirini yanlış anlayıp bize Faşist diyorlar. Biter mi? Bitmez… Bilinçli ‘’Sosyalistler’’ var. Onlarda bizi ‘’kan dökücü’’, ‘’ırkçı’’ diye niteliyorlar. Aynı zamanda Türkçülük yazıp tire (-) çekip başka bir dava ekleyenler var. Onlarda bizi ‘’Şaman’’ ve ‘’Mağlup’’ sayıyor. Güya Atsız Bey, onların partisinden başkanlığa aday olmuş ama seçilememiş. Topluca bir yanıt vereyim.

    Tanrı insana her şeyin şereflisini versin. Şerefli insan ‘’doğruya doğru’’ diyebilen insana dünyanın her yerinde her zaman ihtiyaç var. Bir siyasi tavrı, görüşü destekliyor olabilirsiniz, bunu belki o dönemki siyasi konjonktüre göre belki de inandığınız fikirlere bağlı olarak yapıyorsunuzdur. Yapacaksanız da bunu bilinçli yapın. Sırf parti başkanı beyaza siyah diyor diye siz de beyaza siyah demeyin. Okumak hem dini bir emir hem vicdani bir görevdir. Adam Atatürk’ü, Atsız’ı, Gökalp’ı tenkit ediyor bir kere Nutuk okumamış, bir kere Türkçülüğün Esaslarını okumamış, bir kere Makaleler okumamış. Böyle tenkit mi olur? Neyi tenkit ediyorsun? Neyi eleştiriyorsun? Eleştirdiğin adamın başucu eserlerini okumadan, fikrini analiz etmeden neyi eleştireceksin? Ya da ne kadar eleştirebileceksin? Ben söyleyeyim; Atatürk’ü ‘’ayyaş’’, Atsız’ı ‘’şaman’’, Gökalp’ı ‘’kürt’’ çıkartana kadar. Sonrası yok…

Ata’mızın büyük günahları (!)

1)’’Atatürk alkol kullanıyordu!’’ diyorlar.

2)‘’Sultan Abdülhamit’i devirdi'' diyorlar.

3)‘’Başörtüsüne yasak getirdi’’ diyorlar.

4)’’Laiklik zırvasını başımıza çıkardı’’ diyorlar.

Mustafa Kemal Paşa için… Atatürk’ten başlayayım cevaplara;

    El Cevap (Onlara özel Şeyhülislam başlangıcı); Kulların, Allah tarafından bahşedilmiş cüz’i iradesiyle yaptığı işlerden dolayı sorumlu olan kendisidir. Bir devlet adamını özel yaşamıyla eleştirmek en adice eleştiridir. Ayrıca da haramdır ve özgürlük ihlalidir. Ahirette kimse kimsenin günahını üstlenmeyeceğine göre niye karışıyorsun adamın özel hayatına? Anılarında var Atatürk’ün içki içtiği ortada da bundan sana ne? Devlet adamlarını verdikleri hizmet yerine özel hayatlarıyla yargılamakta ancak bize göre iş olurdu zaten. Adamın önüne ‘’Millî Mücadele’’ gibi ‘’Ulusal Egemenlik’’ gibi ‘’Milletin Egemenliği’’ gibi argümanları koyuyorsun. Adam 1923 sene boyunca Kul’a öyle kul olmuş ki yok istemem diyor neredeyse…

       El Cevab-ı Sânî; Hareket Ordusunda sağcı kesimin çok sevdiği, ‘’Kitapları niye yakıldı? Neden göz hapsinde tutuldu?’’ dediği bir komutan daha var. Edirne’de orduya katılacak birliklerin erkanı harbi Kolağası Kazım Karabekir. Şimdi Kazım Paşa’da mı vatan haini oldu? Ama 1876-1909 arası Tunus’tan, Ardahan’a, Girit’ten, Karadağ’a kadar toprak kaybeden Sultanımız, Halife-i Ruy-i Zemin Abdülhamid Han’ın dokunulmazlığı var. O ne kadar toprak kaybederse kaybetsin ‘’Yüce Hünkâr’’. 

     El Cevab-ı Salis; Atatürk’ün annesi Konya Yörük’lerinden olan Zübeyde annemiz ve eşi Latife Hanım ile çekildiği resimleri alta bıraktım. Bakın bakalım başörtüsü kalkmış mı, kalkmamış mı? Diğer fotoğrafta Ata’mızın cenazesinden. (He bu arada 1858’de Osmanlı’da homoseksüellik suç olmaktan çıktı aklınızda bulunsun değerli, kıymetli Osmanlı torunu mü’minler…)



     El Cevab-ı Rabi; Laiklik dediğimiz kavramın Türklerde Atatürk döneminde ortaya çıktığını düşünenler büyük bir yanılgıdalar. Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey,1055 senesinde Büveyhoğulları’nın işgalinden kurtardığı Halife Kaim Biemrullah’ı sadece bir ‘’Dini Riyaset’’ olarak bırakmıştı. Başka bir dilde Halife’nin siyasi yetkilerini almış dini bir yönetici konuma getirmiştir. Fakat burada ‘’Laiklik getirdi’’ gibi bir anlam çıkarmayın ‘’laik bir tutum, laik bir tavır sergilemiştir’’ demek daha mantıklıdır. Nitekim Atatürk inkılabı anlatıldığı gibi Fransızlardan alınmadı. Zaten ‘Benim yaratılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir.’’ diyen bir insanın Fransızlardan sistem alıp tıpa tıp uygulaması mümkün müdür? Ve ayrıca Türkiye’de Laikliğin ilk esintileri Osmanlı’da görülür. Okullarda Şer’i Hukukun yanında Roma Hukuku öğretilir mesela, Şeyhülislam kabineden çıkarılır mesela…

    Aslında laiklik olayı daha eskiye Abbasi Halifesi Radi’ye kadar gidiyor fakat oraları anlatıp konuyu dağıtmak istemiyorum.

Ayrıca;

    Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları için Şam’da ve Anadolu vaazlar veren Şeyh Ahmet Senusi gibi zatın varlığından kaç kişi haberdar? Sütçü İmam’ın hutbesi İslami temellere uygun değil mi? Yoksa Maraş’ta İslam başka, İstanbul’da İslam başka mı? Ya da Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendiden niye bahsedilmez? Çal Müftüsü Ahmet İzzet’ten, Sarayköy Müftüsü Ahmet Şükrü Efendiden, Tavas Müftüsü Tahir Efendiden… Müftü Ahmet Hulusi Efendinin 15 Mayıs 1919 tarihli fetvasını okuyun. Mustafa Kemal Paşa’nın 7 Şubat 1923’teki Zağanos Paşa Camii’ndeki hutbesini okumanızı da şiddetle tavsiye ederim.

Ziya Gökalp’ın Günahları (!)

 1)Kafatasçı diyorlar.
2)’’Türk değildi ama Türkleri kandırmıştır Türk’üm diye’’ diyorlar.
3)’’Bozkürt!’’ diyorlar.
4)Milliyetçilik gibi ilkel bir görüşü vatan sokmakla suçluyorlar.



            Cevap vermemek olmaz madem cevaplar yazıyoruz pilavdan dönenin kaşığı kırılacak a dostlar!

    Cevap 1) Ziya Gökalp yaşamı boyunca faal bir insan olmuştur. Hayatının buhranlı dönemlerini geride bıraktıktan sonra yazım hayatında birçok eseri meydana getirmiştir bu eserlerden biri ve en önemlisi ‘’Türkçülüğün Esasları’’ adlı kitabıdır. Kitap çeşitli bölümlerden oluşmakta. Ülkemizde en çok taraftarı bulunan din olan İslam’ın ilk emri ‘’Oku’’ fakat okumuyoruz. Ziya Gökalp kitabında ‘’Türkçülük Nedir?’’ adlı kısımda anlatıyor meseleyi. Diyor ki; ‘’Irkı esas alan Türkçülere göre millet, ırk demektir. Irk kelimesi, gerçekte zoolojinin bir terimidir…’’ ve ekliyor diyor ki; ‘’Antropologlar arasında en yüksek konumda bulunan Manouvrier adındaki bilim adamının anatomik özelliklerin toplumsal karakterler üzerinde hiçbir etkisi olmadığını ispat etmesi, bu eski fikri tamamen çürüttü.’’ Bu cümleyi kuran adam devamında ırkta milliyet aranmaz diyor ama siz ona ‘’kafatasçı’’ diyorsunuz.



    Cevap 2-3) Bir kimsenin doğduğu yeri esas alarak ırk tayin meselesi yaygın bir sıkıntı memleketimizde. Arkadaşlar sizin hesapla Atatürk Rum, ‘’Plevne Kahramanı’’ Gazi Osman Paşa Alevi, Kavalalı Mehmet Paşa’nın çocukları Kıpti, Enver Paşa Rum çıkıyor. Bendeniz de kürt çıkıyorum size göre. Sizi üzecek biraz ama Diyarbakır hiçbir zaman Kürt kenti olmadı. Artuklu oldu, Akkoyun oldu, Karakoyun oldu ama Kürt kenti olmadı. Osmanlı belgeleri açık, 1564 tarihli, 155 no’lu Diyarbakır Mufassal Tahrir Defteri, vergi mükellefi nüfus 6,572 kişi. Osmanlı’da bilindiği üzere bir millet sistemi yok, cemaat sistemi var Gayrı İslamların Diyarbakır nüfusuna oranı %65, yani sayıca 4,268 vergi mükellefi gayrimüslim. Gayrimüslim kimliği altında adı geçenlerin Ermeniler, Süryani, Rum, Yahudiler olduğunu söyledikten sonra kalan nüfusun yani %35’in taksimi meselesine.  Burada net bir milliyet ayrımı yapmak zor. Defterde geçen isimlere bakarsak Mehmet, Ali, Hüseyin, Maksut, Ahmet, Yusuf gibi Arap isimleri popüler bir durumda, öte yandan Abdo, Cello, Haso, Memo gibi kürt isimleri de görülmekte; Güvendik, Sevindik, Ürkmez, Korkmaz, Karagöz gibi Türk isimleri karşımıza diğer Osmanlı idari bölgelerine göre daha popüler bir biçimde karşımıza çıkıyor. Diyeceksiniz ki 1564 ne zaman 1876 ne zaman… Efendim 1846’da durum böyle. Diyarbakır’ın nüfus oranı T. Özal döneminde Körfez Savaşları sonrasında içeri giren sığınmacı (!) kürtlerin girişiyle olmuştur. Diyarbakır, Ziya Gökalp’ın doğduğu dönemde aşağı yukarı yine bu dağılımla gidiyordu. Çünkü gayrimüslimlerde kürtler de askere alınmıyordu bundan dolayı nüfusta azalmaya yol açacak bir olay yok. Gayri Türklerin ve gayrimüslimlerin askere alımı Tanzimat (1856) sonrasıdır. Ziya Gökalp’ın doğduğu seneyi esas alırsanız Türk olma ihtimalinin yüksek olduğunu görürsünüz. Ayrıca adam ‘’Türklük hem kanım hem mefkuremdir’’ diyor niye bunu bir kürt söylesin ki? Kendisi üstüne basa basa söylüyor Türk olduğunu, milliyetçi olduğunu. Siz adamdan daha iyi biliyorsunuz galiba…

    4)Milliyetçilik neden ilkel olsun? Sizin tarihi bir kökünüz yoksa bu bizim sorunumuz mu? Ayrıca ilk Türk milliyetçisi Mete Han’ın oğlu Çi-çi Yabgu’dur. Kendisinin beylerine şöyle bir konuşma yaptığı rivayet edilir; ‘’Boyun eğmeyeceğiz. Zira öteden beri Hunlar kuvveti takdir eder, tabi olmayı hakir görürler. Savaşçı özelliklerimiz sayesinde adı yabancıları titreten bir ulus olduk. Zira bilirler ki savaşta muhariplerimizin kaderi ölümdür. Biz ölsek de kahramanlığımızın şöhreti kalacak, çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır.’’ Ayrıca Emir Timur da var; ‘’Biz ki Melik-i Turan, Emir-i Türkistan'ız, biz ki Türk oğlu Türk'üz; biz ki milletlerin en kadimi ve en ulusu Türk'ün başbuğuyuz!’’ diyor o da.  Ama eğer biraz daha yerel bakarsan 1860’lı yıllarda Namık Kemal’in faaliyetleri de birtakım milliyetçilik olarak nitelendirilebilir. Ahmet Vefik Paşa’nın araştırmaları, Süleyman Paşa’nın eserleri bunlar da sonu milliyetçiliğe çıkan hareketlerdir.

Atsız’ın günahları

1)Faşist!   
2)Nazizst!
3)Kafatasçı!
4)Türkçü-Turancı oluşu.
5) Turan’ı istemesi.

       Cevap 1-2) Hayatınız boyunca Atsız’ı kaç kez okudunuz, kaç kez hayatını incelediniz bilmem ama büyük yanlışlar yapıyorsunuz. Atsız bir Türk ve Türkçü bunu hemen hemen her yerde tekrarlayan bir birey şimdi kendinize sorun bakalım bu Türkçü adam neden İtalyan Faşist Parti’sinin görüşüne sahip olsun, niye savunsun? Faşizm, Nasyonal Sosyalizm, Falanjizm’i neden savunsun? Atsız kendisini Türklük için paralarken, hapis yatarken neden Alman ya da İtalyan ırkçı görüşlerine sahip olsun? Mantıklı geliyor mu bu size? Değiliz arkadaş biz size 1930’lardan beri anlatamadık, anlatamıyoruz, anlamıyorsunuz Faşizm İtalyan, Nazizm Almanların ırkçılık görüşüdür. Biz Türk ırkını savunuyoruz, ırkımız bu çünkü! İki farklı ırkın ırkçısı nasıl bir arada dursun? Nasıl birbirini desteklesin? Öğleden önce Alman, öğleden sonra İtalyan, mesai bitimi Türk olacak halimiz yok. Nazizm’e de düşmanız, faşizme de sosyalizme de, komünizme de. Biz Türk’üz, Türkçüyüz, Atatürkçüyüz!



    Cevap 3) Atsız, kafatası filan ölçmüyor. Dr. Rıza Nur sizin de anlayacağınız üzere bir doktor vaktiyle Atsız’a hamile kadınların göbeğinin büyüklüğü vasıtasıyla doğum tarihi belirleyen bir aleti hediye ediyor. Atsız’da bununla milletle eğleniyor tüm olay bu. Eğer İlhan Bahar’ın ‘’Vaktiyle Bir Atsız Varmış’’ adlı eserini okursanız detaylı bilgiye ulaşırsınız. 

    Cevap 4) Türk’ü ve Turan’ı istemek (sanırsam) büyük bir suç. Adı ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’ olan bu devletin resmi dili de Türkçe, meclisi yani devletin yönetildiği mekânın adı da Türkiye Büyük Millet Meclisi…Ama nedense Türklüğe karşı bir alerji bir nefrette var. Acaba Türk’ü, Türkiye’de istemeyenler ne dediklerinin farkında mı? Hatta idareciler devletin ismine bile karşı çıkmış ‘’Anadolu Cumhuriyeti’’ gibi anlamsız, bütünlükten, tarihi gerçeklikten uzak isimlerle bile düşündü devlet adını.

    Anlamsız çünkü, Türk sadece yok ki. Bugün Yunanistan’da, Bulgaristan’da, Bosna-Hersek’te, Arnavutluk’ta, Almanya’da yaşayan binlerce Türk var. Onların resmi dayanak noktası burası. Ayrıca Türk tarihin hiçbir döneminde devletsiz kalmamalıdır, kalmayacaktır da 1923-1999 arası devrede SSCB zulmü Türkistan’ı vurmuşken, Dünya üzerinde tek Türk devleti de Türkiye Cumhuriyeti’ydi.

Bütünlükten uzak çünkü, bu ülkenin anayasasının vatandaşlık maddesi diyor ki;

A) Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.   

B) Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür.
    
    Vergi alırken/verirken, askere giderken, evlenirken/boşanırken, miras talep ederken eksiksiz kabul ettiğimiz Anayasa’yı niçin vatandaşlık konusunda kabul etmiyorsunuz? Ülkeyi kuran kurucular diyor ki; "Ben Türk değilim, benim kimliğimi tanıyın" diyene yapılması gereken tek şey, onu Türk sayan nüfus kağıdını yani kimlik belgesini elinden alıp, "Tamam, şimdi istediğin kimliğe bürün, git kendine başka bir yer bul" demektir!’’. İster IBY’ye gitsin ister İngiltere’ye ister ABD’ye. Tanrının verdiği şerefi istemeyen şerefsize zorla şeref verecek değiliz ya.
    
    Tarihsel gerçeklikten uzak çünkü, bu toprakların adı çok eski devirlerden beri Türkiye’dir. Toprağın sahibi Türk, devletin kurucusu Türk, milletinin adı Türk ama en büyük suçta Türk olmak. Fatih Sultan Mehmet’te suçlu o hesapla. O da Türklüğü övüyor. Yani bu kadar düşman olmak için sanırım Çinli dedelerin, Ermeni oğullarının, Yunan çocukları olmanız gerekir.

Bilmiyorum yeterli zekâ seviyesine sahip misiniz ama yine de Atsız’ın şu sorusunu sorayım size;                                      
‘’Milli bir ülkü olmadıktan sonra, insanın hayvandan ne farkı kalır?’’

Atsız, Türk Ülküsü.


    Cevap 5) Turan’ı istemek meselesi… ‘’Yüzümüze vurulan en büyük günah…’’ İnsanların çeşitli idealleri vardır. Hayatını sürdürmek için kendisine motivasyon sağlayan, onu hayata bağlayan bir mefkure her insan için var olmalıdır. Atsız’da milletinin refahına bir hamle olarak ‘’Turan Devletini’’ öngörüyordu. Tabii bunda büyük bir sakınca var Rus yanlılarının işine gelmiyor Türk kültürünün dirilmesi, Çin yanlılarının da işine gelmez Doğu Türkistan’da Türkçe konuşulması, Arap yanlılarının işine gelmez Türkçü bir kimsenin devletimizi yönetmesi. Geçmiş devirde sadece bir kere Atatürk gibi Türk kültürüne, Türk tarihine hâkim bir lider Türk devletini yönetti sonuç ortada. Türk önüne set çekenleri bile bir fırtına gibi silip süpüren bir yapısındadır. Türk teşkilatçı kimsedir, organizedir. Domates çekirdeği satar, pamuk satar, borç öder bir yandan da fabrika açar. Mustafa Kemal Paşa da böyle yapmadı mı? Domates çekirdeği sattı hem Osmanlı’dan kalan borçları ödedi hem de 45 tane fabrika açtı. Fakat sağcı kimseler yapmak yerine yıkmak esasıyla hareket ettiklerinden, özelleştirme hayranı olduklarından sevmezler bir Türk’ü. Turan demek Türk’ün Töresiyle yönetilmek demek. Bunda ne gibi bir sakınca var? Tarihte birkaç kere rastlanmıştır Turan’a; Timur Bey, Moğol Hakanı Ulu Hakan Çengiz Han devirleri gibi. Türkler geçmişte birlikte değil miydi? E dilleri aynı değil mi? Kültürleri, tarihleri aynı değil mi? Birleşip güçlenmemizde, birbirimize sırt vermemizde ne gibi sıkıntılar var? Araplar gibi bize ihanet etmezler çünkü bizden değiller ‘’biziz’’. Kazak, Kırgız, Özbek, Karakalpak, Nogay, Macar hepsi aynı değil mi? Aynı… Moldova’daki Gagavuz (Gök Oğuz) kardeşlerimiz Azerbaycan-ermenistan arasındaki savaşta Azerbaycan Kuvvetlerine iki tank kazandırmışlardır mesela. Gök Oğuzlar, aynı ermeniler ve Ruslar gibi Ortodoks Hristiyan ama yardım ettikleri Azerbaycan Müslüman. Normalde bu ikisi kanlı bıçaklı düşmandır… Fakat gerçekten de Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. Sene 1990, Azerbaycan’ın Akdam Cephesi. Ermeniler, barışsever, Dünyayı barışla yönetecek SSCB’nin ordusu olan Kızıl Ordu generallerine rüşvet vermiş ve Azerbaycanlıların bulunduğu mıntıkayı cehennem ateşine alıyorlar. Birdenbire iki tane tank SSCB hatlarından kopup Azerbaycanlılara son sürat yaklaşıyor. Azerbaycanlı kardeşlerimizin o dakika o tanklara karşı koyacak bir mühimmatları yok. Birbirlerine bakıyorlar. Tanklar onların yanına gelip SSCB hatlarına ateşe başladılar. Azerbaycanlı Milis Kuvvetler Komutanı Katır Mehmet ve Arda Zentürk birbirlerine bakıyorlar. O sırada tankların telsiz antenlerinde dalgalanan, mavi zemin üstündeki Bozkurtlu Gagavuz bayrağını görüyorlar. Tanklardaki Gagavuz teğmenler inip; ‘’Şu Ruslara bak! Parayı almışlar, bize Türk kardeşlerimize ateş emri verdiler. Bizde isyan edip buraya geldik. Şimdi durumlar eşittir, merak etmeyin.’’ Diyorlar. Eğer Arap yanlılarının perspektifinden bakarsak bir Hristiyan bir Müslümana yardım etmez. Ama Türk’ün tek dostu Türk’tür kaidesini unutuyorlar. İşte bu yüzden Turan’ı istiyoruz kardeşlerimizi savunabilme hakkı için, aynı atadan geldiğimiz, aynı kültürün fertleri olduğumuz, aynı tarihi yaşadığımız kardeşlerimizle yeniden birlik olmak için! Şartları yeniden eşitlemek için!

 

Biz Türk’ü seviyoruz. Aynı Atsız’ın ırkını sevdiği gibi!     

 

Esen Kalın!

Altaylı.                                                                                                                                        

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üç Tarz-ı Siyaset Işığında Türkçülük Fikri

Türk Olmak Bahsine Dair "Katliam" Girit Türklüğü

Gerçekler ve Yalanlar | Atsız ve Atatürk