Yolların Başlangıcı
Yollarımızın başlangıcıdır bu bizim…
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin,
Değişilir topu da bir sokak kaltağına.
Diyordu yol başçımız Hüseyin Nihal Atsız ‘’Yolların Sonu’’ adlı
şiirinde. Büyük fikir adamı Atsız’dan söz ederek ilk yazımı yazmak istedim.
Vefalı Türkçülerin nazarında yeri derin, taşıdığı anlam büyüktür Atsız’ın. O
büyük mücadeleci, büyük bir bilgin, aydın bir akıl, bilge bir rehberdir.
Vefatının üstünden kırk beş yıl geçmiş eserleri hala okunup ders çıkarılacak
nitelikte… Atsız’ın hayatı öyle pek basit bir hayatta değildir üstelik! Öyle
saraylarda geçen, büyük salonlarda ahkam keserek geçmiş değildir mücadelesi.
Zindanlarda sudan sebeplerle geçmiş bir buçuk yıl, ardından gelen tonla
sıkıntı, mesleğini yapmasına neredeyse izin verilmeyen, vefatından önce dahi
hapse girmiş bir sima Atsız. Oturup Atsız’ın hayatını anlatacak değilim, ben
Turancılığına, Türkçülüğüne değineceğim.
Atsız bey hayatının ilk yıllarından itibaren kavgaya girmekten
çekinmeyen bir adamdır. Babasının görevi için bulunduğu Süveyş sokaklarında
İtalyan çocuklarla kavga edişleri, İstanbul’da eğitim gördüğü yıllarda ‘’İstavri’’
adlı bir Rum’la kavga edişi onun mücadeleci kimliğinin ilk örnekleridir.
Tabii ki Türkçülük ve
Turancılık kavgayla dövüşle mücadele eden bir fikir değildir! Mücadelesini
farklı yollarda kendisinden istendiği gibi değil, kendisinin istediği gibi
devam ettiren bir fikirdir. Mesela 1944-45 yılları arasında görülen ‘’
Türkçülük-Turancılık’’ davasına orada neredeyse tüm Türkçüler, Turancılar
bulunmuş ve kendilerine yöneltilen tüm suçları çürütmüşlerdir. Davamız akılla,
mantıkla, dürüstlükle Türk’e uygun bir biçimde ilerler.
Atsız, zamanın iktidarında bulunan CHP (Cumhuriyet Halk
Partisi)’yi bile eleştirmekten kaçınmayan bir adamdı. Atsız, CHP’yi
komünistlere yol açmakla suçluyordu… Hem de bu söylenti şeklinde, fısıltı,
dedikodu filan değil doğrudan kitaplarında anlatıyordu. ‘’Türkçülüğe Karşı
Haçlı Seferleri’’ adlı kitabının içerikleri arasında ‘’Halk Partisini
Tanıtıyorum’’ adlı başlık adı altında başına gelenleri anlatıyor… 1932
Temmuzunda Ankara’da toplanan I. Tarih Kongresi büyük olaylara şahitlik ediyor
Afet İnan, Mehmet Fuat Köprülü’ye dersler veriyor… Dr. Reşit Galip, Zeki Velidi
Togan’ı hiçbir şey bilmemekle suçluyor
ve kürsüde ‘’Zeki Velidi Bey’in Darülfünundaki kürsüsü önünde talebe olarak
bulunmadığıma şükrediyorum.’’ Dedi. ( Dr. Reşit Galip ve bazı diğerleri için
farklı yazılar gelecek merak buyurmayın.) Atsız ise 1930 Türkiyat (Türkoloji)
Enstitüsüne asistan olmuş ve Zeki Velidi Togan’dan da ders almıştır. Dr. Reşit
Galip’in bu sözleri onu ve Zeki Velidi Togan’ın tüm öğrencilerini
sinirlendirmişti. Ankara’ya iki telgraf yollar biri Dr. Galip’e diğeri Z. Velidi
Togan’a. Reşit Galip’e giden telgrafta ‘’ Biz ise Zeki Velidi Togan’ın
öğrencisi olmakla iftihar ederiz.’’ Yazıyordu, Z. Velidi Togan’a gidende ise
‘’Tebrik ederiz.’’ Kongre ve telgraflar Temmuz ayında olmuştu. Dr. Reşit Galip
aynı yılın Eylül ayında Maarif Bakanı olmuştu. Ve ilk işi bilin ne oldu?
Atsız’ı asistanlıktan alarak Malatya ortaokuluna ‘’Türkçe öğretmeni’’ olarak
yollamak. Tabii ardında Edirne’ye. Atsız kitabında özetle anlattığım mevzudan
sonra şöyle diyor:
‘’Halk
Partisi ile tanışmağa başlıyordum. Nazik bir eda ile silindirli şapkasını
çıkararak elini uzatmış ve kendisini takdim etmişti:
‘’
Bendeniz Halk Partisi…’’
Bende
nezakette ondan aşağı değildim…
‘’Teşerrüf
ettim efendim…’’
Diyordu.
Ayrıca Atsız’ın yazmış olduğu iki açık mektup, Sabahattin Ali ile
arasındaki dava… vb. tüm konuları sırasıyla yazacağız. Sırası var, acelesi yok.
Ayrıca yeni bloğumuzda oytun bolsun. Yayında ve yayımda emeği
geçen ve yakın zamanda yazılarını yazmağa ve yayımlamağa başlayacak olan
Ötüken’liye de birkez daha huzurlarınızda teşekkür ederim.
Esen kal Türk budunu.
Altaylı.
1.12.2020/04.38
Çok güzel bir yazı olmuş, bilgileri için teşekkürler. Esen kalın✋🏻
YanıtlaSilTeşekkür ederiz. Varlığınızla, varlığımıza güç katıyorsunuz. Esen kalın.
Sil