Laiklik (Sekülerizm)

İçerik:

1-Laiklikten Önce İnsanlık
2-Laikliğin Çıkış Sebebi
3-İlke Olmasa da Uygulayan Toplumlar
4-Laiklik ve Türkiye
5-Kapanış (Yorum)

Laiklikten Önce İnsanlık

Laiklikten önce insanlıkta birçok katliam yapılmış olsa da bakmamız gereken katliamlar inanç hürriyeti üzerine yapılan katliamlardır. Eğer insanlar sırf dini inançlarına uymadığı için insanları katletmeseydi şu an dünyanın %5'i değil, %35'i dahi olacaktı. Bu, laikliğin çıkış sebebidir.

Laikliğin Çıkış Sebebi

Laiklik, birçok yararlı kişinin inançlarına bağlılığından ötürü öldürüldüğü için ortaya çıkmıştır. Bunun sebebi kendi inançlarına bağlı olup toplumun inançlarına bağlı olmamalarıdır. Örnek olarak Sokrates, kendi tarzında inançlara ve geleneklere sahipti. Kendi yorumunu yapardı. Antik İyonya'da birçok kişi bu tarz sebeplerden ötürü idam edildi, işkence gördü. Sadece İyonya'da (Yani Yunanistan'da) kalmayan bu katliamlar bir fikri doğurdu. Adı, "laiklik"ti. Laik sözcüğü "din adamı olmayan" anlamına gelir. Seküler İngilizce, Laik Latince'dir. 

İlke Olmasa da Uygulayan Toplumlar

Bu toplumların başında Türk'ler geliyor. Kamlar yani inançsal hekimler hiçbir zaman devlet yönetiminde söz sahibi olamazlar. İnanç hürriyeti tam anlamıyla sağlanır, kimseye karışılmaz. Aynı zamanda diğer Türkeli toplumlarında da bunu görüyoruz. Tibet güzel bir örnek. Kimse, kimseye "neden dinime iman etmiyorsun" diye saldırıp öldürmez. Bu örnekler yeterli olsa gerek. 

Laiklik ve Türkiye

Laiklik, Türk'lerde doğuştan vardır. Selçuklu'da da görmekteyiz, Osmanlı'da da. Örnekler ve kanıtlar mektuplaşmalar ve dönem dönem başlıca gözüken davranışlardır. Fatih Sultan Mehmet Han'ın mektubu kendi başına laiklik bile olabilir.
 
Ahidname:

Nişan-ı hümayun şu ki:

    Ben ki Sultân Mehmet Hanım. Cümle avâm ve havâssa ma‘lûm ola ki, işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna ruhbânlarına mezîd-i inâyetim zuhûra gelip buyurdum ki, mezbûrlara ve kiliselerine kimse mâni‘ ve müzâhim olmayıp ihtiyâtsız memleketimde duralar. Ve kaçup gidenler dahi emn ü emânda olalar.

    Gelüp bizim hâssa memleketimizde havfsiz sâkin olup kiliselerine mütemekkin olalar. Ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve kullarımdan ve reâyalarımdan ve cemî‘-i memleketim halkından kimse mezbûrelere dahl ve ta‘arruz edip incitmeyeler, kendülere ve cânlarına ve mâllarına ve kiliselerine ve dahi yabandan hâssa memleketimize âdem gelirler ise yemîn-i mugallaza ederim ki yeri, göğü yaratan Perverdigâr hakkıçün ve Mushaf hakkıçün ve ulu Peygamberimiz hakkıçün ve yüz yirmi dört bin peygamberler hakkıçün ve kuşandığım kılıç hakkıçün bu yazılanlara hiçbir ferd muhâlefet etmeye. Mâdâm ki bunlar benim emrime mutî ve münkâd olalar.

Şöyle bilesiz
-------------------------
Günümüz Türkçesi

    Ben ki Sultan Mehmet Han’ım; sıradan ve seçkin bütün insanlar tarafından bilinsin ki, bu padişah buyruğunu ellerinde bulunduran Bosnalı [Fransisken] ruhbanlara büyük bir lütufta bulunarak şunları buyurdum: 

    Adı geçenlere ve kiliselerine hiç kimse engel olmayacak ve sıkıntı vermeyecektir ve onlar sakınmaksızın ülkemde yaşayacaklardır. Ve kaçıp gidenler bile güven içinde olacaklardır. Gelip ülkemizde korkusuzca oturacaklar ve kiliselerine yerleşeceklerdir. Ne ben, ne vezirlerim, ne kullarım, ne uyruklarım, ne de ülkemin bütün halkından hiç kimse adı geçenlere — kendilerine ve canlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dışarıdan ülkemize gelenlerine— dokunmayacak, saldırıp incitmeyecektir. Yeri, göğü yaratan Rızıklandırıcı adına ve Kur’an adına ve ulu Peygamberimiz adına ve yüz yirmi dört bin peygamber adına ve kuşandığım kılıç adına yemin ederim ki, bu kişiler emrime itaat ettikleri sürece, bu yazılanlara hiç kimse uymamazlık etmeyecektir. 

Böyle biline.

    Ahidname, ilk insan hakları beyannamesinden 313 yıl önce yazıldı. Laikliğin ve insan haklarının direkt temsili olabilecek kadar uygundur.

    "Madem Osmanlı laikti, neden Türkiye laikliği ilke edindi?" diye bir soru aklınızda belirebilir. Bu doğal bir durum. Bunun sebebi Kanuni dönemine dayanmaktadır. Kanuni gençliğinde içen, kafa bulan birisiydi. Sultan babasının ve diğer kişilerin akıl vermesiyle ilme önem vermeye başladı. Eskiden yaptıklarının günahını her seferinde gözünde büyüttü ve her geçen gün daha da pişman oldu. Allah inancıyla kalbi yandığı için bu doğal olsa da ne yazık ki pişmanlığının artmasıyla beraber yapmaması gereken hareketleri yaptı. Din adamlarına çok güvendi ve devlet yönetiminde söz hakkı verdi. Bu, laikliğin Osmanlı'da bitişi demekti. Aslında bozulma Yavuz Sultan Selim döneminde başladı. Sonraları devam etti. Örnek olarak Osmanlı'da Türk için; nadan (Akılsız, hilekar, yalancı) veya etrak-ı bi' idrak  (İdrak edemeyen akılsız) gibi ağır sözler söylenmiştir. Başka kitaplarda Türk için "Türk iti şehre gelince farisice ürür" yazmaktadır.  Ünlü şair Nef'i ise "Allah Türk'e irfan (Akıl) çeşmesini yasak etmiştir." der. 

Sakın Türk’ü insan sanma,
Bir an bile olsa Türk’le birlikte olma
Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur.
Türk’ün başını keserken sakın gam yeme
Baban da olsa Türk’ü öldür.
                                          -Hafız Ahmet Çelebi (Divan-ı Hümayun yazarlarından)

    Gördüğümüz gibi laikliğin zayıflamaya başlaması ile kurucu ulus olan Türkmen'ler ve ırkları aşağılanmaya başlanmıştır. 1500'lü yıllarda Güneydoğu Anadolu'da Türkmen'ler hakimken yapılan katliamlar sonucu oraya kürtler getirilmiştir. Laikliğin bu derece önemli olmasının sebebi şartlarının aslında başka fikirden insanı öldürmeyi yasaklamasıdır. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları "laikliği" bir ilke haline getirmişlerdir. 

Kapanış (Yorum)

    Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler. Buradan sonrası her hangi bir kanıta ihtiyaç duymayan, yazarın bizzat kendi duygusal düşünceleridir. 

    Bana kalırsa burada laikliğin ilkelerinden birisinin kişiyi ne derecede etkilediğini görüyoruz. Biliyoruz ki insan haklarının ve laikliğin Osmanlı'da zayıflaması ile kürtler bölgeye getirilmiş ve önü kesilemez isyanlara, kaçakçılığa ve uyuşturucu ticaretine yol gözükmüştür. Kürtler önlerine ne iş gelirse yaparlar. Onlar için önemli olan -genel olarak- ailesine bakmaktır. İşlerin ne olduğunu umursadıklarını çok görmüş biri değilim. Diyarbakır/Silvan'lı biri olarak bunu söylüyorum. Çok değerli Kürt tanıdıklarım olsa da neredeyse 1600'lerden beri isyan eden, 10 yılda sırf iki işten ekonomiye 400 milyar Euro zarar veren bir halkın eğitilip adam edilmesi gerekecektir, gerekmektedir. Eğitimli olan Kürtler gayet de iyi insanlar. Burada eğitim götürmemiz gereken takım kendini cahil bırakan takım. Buradaki önemli konu ise her Kürtün aynı olmaması. Neticede insanlar ve eğitilebilirler. Bu düşüncelerin oluşmasının tek sebebi Osmanlı'da laikliğin zayıflamasıdır.

Y.Cemil

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üç Tarz-ı Siyaset Işığında Türkçülük Fikri

Gerçekler ve Yalanlar | Atsız ve Atatürk

Türk Olmak Bahsine Dair "Katliam" Girit Türklüğü